Evimin odasında kaşlarım çatık haldeyim;

sokağın ortasında gözyaşları içinde bir kaldırıma çökmüş haldeyim;

canları ellerimden akıp gitmiş sevdiklerimin;

dostlarım, en yakınım bile bile canımı yakmış;

dinlediğim, okuduğum haberler kulağımda uğulduyor, gözümü acıtıyor, canım yanıyor.

Bitmiyor, bitmiyor…

Neden? Allah’ım neden? Neden bitmiyor? Nereden çıktı bu kötülük? Neden var?

Binlerce yıldır sorulan sorulara, binlerce yıldır bir sürü yanıt verilmiş.

Yüreğim tatmin olmuyor.

Soruyorum, neden?

Gerçekte Neler Oluyor?

 

Hristiyan olduktan sonra bile yıllar süren sorgulamalarım, yüzleşmek zorunda kaldığım yürek yakıcı deneyimlerim oldu. Kötülüğün neden var olduğu konusuna Tanrı’nın ne dediğini araştırmak ve anlamak üzere saatlerimi, günlerimi harcadım. Kafamı kaldırmadan Kutsal Kitap’a gömülerek geçirdiğim ilk anlardan günümüze bu hayati meseleyle ilgili kendi anladıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum. Araştırmalarım sonucunda edindiğim bilgilere güçlükle ulaşabildim, çünkü önümde duran yanıtlara güvenmekte çok zorlandım. Muhakkak insan olarak hâlâ anlamadığım çok şey var, ancak hamdolsun kendini gizlemekten çok, bize ihtiyacımız olan her tür gerçeği açıklayan bir Tanrımız var.

 

Bu yazıda söz edeceğim her şeyi anlamış olmama rağmen, yüreğim karşılaştığım sorun ile ilgili derin bir acı duyduğunda, Tanrı’nın önünde diz çöküp ”neden?” diye sorarım. O durumda bana merhametle yaklaşan, benim merkezinde olmadığım başka gerçekliklerin de var olduğunu bana gösteren, beni şefkatle teselli eden bir Tanrımız olduğu için şükrediyorum. Şimdi anlamadığım şeyleri (gerek Kutsal Kitap gerek kilisedeki kardeşler, gerekse Kutsal Ruh aracılığıyla) yarın anlayabilirim ama anlamasam da, dünyadaki tüm acıları güzelliği ile anlamsızlaştıran cennette artık hiçbir şey sorma ihtiyacı duymayacağımı bana vaat eden İsa Mesih’e güvenmeyi seçebilirim.

 

İnsanın binlerce yıldır aynı soruyu sormasından öncelikle şunu anlamamız gerekiyor: İnsanoğlu kötülüğün arkasındaki gerçekleri göremiyor ve anlayamıyor. Size ilginç bir gerçek söyleyeyim anlaşılan Tanrı’nın kötülüğü şıp diye yok etme gibi bir hedefi olmamış! Şaşırdınız mı? Yani ben burada, “Tanrı kötülüğü ortalığa salmış, bizimle eğleniyor!” demek istiyorum? Kesinlikle hayır! Biliyorsunuz bu fikri savunan nice insanlar, filozoflar olmuş ki benim de bu fikri savunduğum zamanlar oldu. Ancak öğrendiklerim sayesinde fikrim değişti.

 

Sorularımızı biraz değiştirelim (Bu yazıda bir sürü soru soracağız!). Kutsal Kitap’ın tamamını baştan sona okudunuz mu? Okumadıysanız okuyun.

Kutsal Kitap’ı ilk okuduğunuzda yazılanlar sizi şaşkına çevirir. Kutsal Kitap insanın işlediği ‘minicik’ günahların, çığ gibi büyüyen bir kötülük dünyasına dönüşmesinden tüm çıplaklığıyla bahseder. Kutsal Kitap’ı daha da dikkatli okursanız, Tanrı’nın insana sürekli bir çıkış yolu gösterdiğini görürsünüz. Tanrı’nın binlerce yıldır, insanı günah işleme halinden, yani kötülüğü çoğaltmaktan vazgeçirmeye çalıştığını göreceksiniz.

 

Bence, insan içindeki kötülükle ilgili kendine şu soruları sormalıdır:

İnsan neden kötü olana yöneliyor, kötü olanı arzuluyor? Önünde iyi ve kötüyü seçme fırsatı varken, iyiyi özlerken ve ona yönelmek isterken eninde sonunda neden kötülüğe meylediyor? Kötülükten neden vazgeçmiyor? Kötü niye bu kadar cazip? Neden kötü duygu ve düşüncelerden tiksinip nefret ettiğim halde her seferinde içimde uyanan ve kötü olan davranış, duygu, düşünceye sırt çeviremiyorum ? Soruları Tanrı’ya değil de kendimize sorunca durum değişiyor, değil mi? İşte ilk soru bu: Ben niye böyleyim, insan niye böyle?

 

Tam kendi sorumluluğumu görmeyi kabullenmişken bu kez de diyorum ki, “Ortalıkta hiç kötülük olmasaydı ben de eninde sonunda ona kapılmayacaktım!”. Şeytan ve Şeytan’ın cinleri, yani kötülüğe kışkırtanlar niye ortalıkta, ikinci soru da bu.

“Ben Şeytan’dan cinden anlamam, sırf doğa olayları yüzünden de başıma kötülük geldiği zamanlar oluyor, onlar nedir peki?”  diye sorabilirsiniz. Salgın hastalıklar (hala da uğraşıyoruz), depremler (ne canlar kaybettik)… Doğada her şey resmen alt üst oluyor, bozuluyor. En basitinden etrafımızdaki her şey çürümeye ve eskimeye mahkûmdur. Bunlar niye oluyor? Niye ektiğim mis gibi domates tohumu tam ürün vermişken böcekleniyor, mahvoluyor? Üçüncü sorumuz da bu.

 

Yukarıdaki paragrafta bulunan üç soru üç ayrı gerçeğe işaret ediyor:

1) Ben kötü olanı arzulayan, günahlı bir yapıya sahibim.

2) Şeytan ve cinler insanlar arasında husumet çıkartmak için varlar, insanın kötülüğünü besleyip büyüterek insanı Tanrı’dan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

3) Yeryüzünde, evrende, gözle görülür bir bozulma var. İnsanın işlediği günah yüzünden yeryüzüne ölüm ve çürüme geldi, bu yüzden dünyamızda belirgin bir denge bozulması var.

Bu üç gerçek, aynı zamanda insanın acı çekmesinin nedenlerini, kaynaklarını bize açıklıyor.

 

Tanrı’nın Yaptıkları

Tanrı dünyadaki kötülükten habersiz değildir. Tanrı’nın bizim için asıl niyetini ve varacağımız sonu anlamak üzere tabii ki Kutsal Kitap’a bakacağız. Kutsal Kitap’ta baştan sona insanın günahlı oluşundan bahseder. Tanrı’nın insanı günah işleme isteğinden kurtarmak üzere yaptığı harikaları okuruz. Ayrıca İsa Mesih’in çarmıhta insanın günahını üstlenerek kendini nasıl insanların yerine kurban olarak nasıl sunduğunu ve nasıl insanın günaha mahkumiyetini ortadan kaldırdığını okuruz. Kutsal Kitap’ın içinde bulunan Vahiy bölümünde dünyanın sonunda yaşanacak olaylardan bahsedilir.

 

Bölümün sonunda, Şeytan’ın ve cinlerin hapsedildiğini (Vahiy 20:1-3), buna rağmen insanların  günah işlemeye yine de devam ettiğini, nihayetinde Mesih’in ikinci gelişiyle ve bir sürü olağanüstü (hem harika hem korkunç) olayın olacağını okuruz. Bu kıyamet anlatısının sonunda, bildiğimiz dünya tümüyle ortadan kaldırılır, yeni yeryüzü ve yeni gökler ortaya çıkar (Vahiy 21:1). Bu yeni yaşam alanı, Tanrı ile sonsuza kadar yaşayacağımız yerdir ve içinde ebediyet barındırır. Okuduğumuz bu ayetlerde insandaki günahın ve günahın kötü etkilerinin tamamen yok olacağından bahsedilir (Vahiy 21:4). Bahsedilir dediğime bakmayın, bu güzel sözler insanlara vaat edilir. Bunlar bizzat Tanrı’nın vaatleridir! Yani Tanrı bize açıkça , “Ben zaten kötülüğün kaynağını ortadan kaldırmaya başladım!” diyor. Tanrı kötülüğün varlığını istemiyor, kötülüğü ortadan tamamen kaldıracak ama hemen öylece şıp diye değil, Tanrı’nın dünya ve insan ile ilgili başka amaçları var.

 

Bazen bir soruyu aklımızda tekrar tekrar sorar dururuz yine de yanıt bulamayız.. Bunun sebebi, içimizdeki gerçek sorunun başka olmasıdır. Kötülük neden var diye sorarken içimizdeki sorunun asıl kaynağı kötülük yüzünden çektiğimiz acılardır. “Kötülük meselesine dair asıl sorunumuz acı çekmek olduğuna göre, insanın çektiği acılar sürerken, bireysel olarak değiştirebileceğim bir şeyler var mı?” diye kendi kendime soruyorum.

 

İnsanın ‘şunu yap, bunu yapma’ buyruklarına uyma çabalarının kötülük meselesine kesin bir çözüm getirmediğini yüzyıllar boyunca deneyim ettik. İsa Mesih’in Kutsal Kitap’ta sık sık kullandığı bir ifade var: “Size… dendiğini duydunuz ama ben size diyorum ki…” (Matta 5. bölümde sık geçer, okuyun lütfen). Bu ifade ile İsa Mesih, insanın kötülüğe meyline dair asıl meselenin eyleme dökülen kötülüklerden ziyade yürekteki kötülük olduğunu açıkça anlatır. Peki mesele yürekse ben bunu nasıl halledeceğim diyenler olabilir. Sonuçta insanız, yüreğimiz her daim pirüpak değil, değil mi? Neyse ki insan, yüreğiyle bir başına bırakılmamış. Benim bunu anlamam, insandaki kötülük meselesine bakış açımı değiştirdi. Tanrı’nın Ruhu sayesinde ve yine onun aracılığıyla (Romalılar 8:2; Galatyalılar 5:25) insanın bu buyruklara uymaya çabalama noktasından daha ileri bir seviyeye taşındığını gördüm, resmen evrim geçirmenin mümkün olabildiğini keşfettim. (2.Korintliler 3:18-19).

 

Ben Ne Yapabilirim?

Başlarda söz ettiğim üç sorun üç ayrı gerçeğe işaret ediyor. Kutsal Kitap’ın, yani Tanrı’nın sunduğu çözümlerin şunlar olduğunu öğrendim: Tanrı’nın Ruhu sayesinde ve Tanrı aracılığıyla Şeytan ve kötülük önüme ne getirirse getirsin, kötülüğe sırt çevirip Tanrı’ya yönelerek yüreğimi sürekli pak tutmaya gayret edebilirim (1.Yuhanna 3:24). Başka insanlara hizmet etmeyi, onların iyilik yapmayı amaçlayan, başkalarına bereket olmak adına emeklerinin bereketini dileyen bir insan olabilirim ve işte bu tutum insanın kendisinden kaynaklanan kötülüğe çözüm getirir.

Yine Tanrı’nın Ruhu sayesinde ve Tanrı aracılığıyla, kendisine karşı kötülük edildiğinde, hatalı davranıldığında İsa’nın bizi bağışladığı gibi bağışlamayı ve lanetlemek yerine bereket dilemeyi seçen, meseleyi Tanrı’nın ellerine teslim eden bir insan olabilirim ve bu tutum da başkalarından kaynaklanan kötülüğe çözüm getirir.

 

Doğa olaylarından ötürü zarar gördüğümde, doğal döngünün sonucu olarak yakınımı kaybettiğimde, yine Tanrı’nın Ruhu sayesinde ve Tanrı aracılığıyla, Tanrı’nın armağanları için şükredip kayıpları için Tanrı’ya güvenmeyi seçen, güç ve sabır dilemeyi sürdüren bir insan olabilirim. Bu tutum günahın yeryüzüne ve yaşama getirdiği olumsuz etkiden ötürü yüz yüze kaldığım kötülüğe çözüm getirir.

Tüm bunları yapabilen bir insanı düşünün! Kötülüğe karşı ne büyük bir direnç ve aynı zamanda zafer kazanır, değil mi? İşte bu savaşı kendi başımıza, Tanrı’nın içimizdeki Ruhu olmadan kazanamıyoruz.

 

Peki Tanrı zaten hepimizin içinde değil mi? İnsanın durumuyla ilgili asıl gerçek şu ki: İnsan günahtan ötürü Tanrı’dan uzaklaştı, insanın ruhu günahın sonucu olarak öldü. İnsan, kendi yüreğindeki hakimiyet tahtına benliğini oturttu. Oysa insanın ruhu, Tanrı tarafından yaratıldığı için Tanrı’ya yakınlığı, ebediyeti özlüyor. Günahtan ötürü Tanrı ile aramıza ayrılık girmeden önce Tanrı’nın yanındaydık ve ebediyete kadar yaşayacaktık. Bu yüzden Tanrı bizi bu ölü halimizden kurtarmaya, Tanrı’yla günahtan ötürü oluşan duvarın kalkması için Tanrı’ya yeniden kavuşmaya çağırıyor. İnsan bu duvar kalmadan da Tanrı’ya yakardığında O’ndan yanıt buluyor ama insanın içindeki ruh henüz ölümden dirilmiş değil. Yıllar önce, Tanrı’ya kavuşmamızın sevaplarla mümkün olmadığını öğrendim. Mesele zaten başlı başına içimizde olan, “eh her insanda var o kadarı, insanız sonuçta” dediğimiz günahtır. Günahın getirisi olan ölümün, Tanrı’yla aramızda yüksek ve kalın bir duvar oluşturduğunu öğrendiğimde, kötülüğe dair bildiklerim de değişti. Tanrı ile aramda kalın ve yüksek duvarlar istemiyorken nasıl bu hale geldiğimi düşündüm, “her insanda o kadar olur” dediğim şeyden ötürü dünyadaki kötülüğün sürmesinde kendi payımın da olduğunu fark etmem zaman aldı.

 

Kendimi dizlerim üzerinde tövbe ederken ve pişmanlık içerisinde bulduğumda öz varlığımdaki kir ve kötülük Mesih’in kanıyla üzerimden döküldü, aktı gitti ve böylelikle Tanrı’nın huzuruna eylemlerimle değil, iç varlığımla lekesiz çıkabilir hale geldim (Koloseliler 1:22). İçimdeki Ruh sayesinde anladım ki artık o eski insan değildim. Artık az önce sıraladığım iyi şeyleri yapmaya (en azından tekrar tekrar denemeye) yönelen biri haline gelmiştim. İsa Mesih ve onun sevgisi olmasa bunları yapamazdım. Zaten müjde dediğimiz de budur: “İnsan benliğinden ötürü güçsüz olan Kutsal Yasa’nın (‘Tanrı’nın Musa aracılığıyla bildirdiği şunu yap, şunu yapma buyruklarının’) yapamadığını Tanrı yaptı. Öz Oğlu’nu günahlı insan benzerliğinde günah sunusu olarak gönderip günahı insan benliğinde yargıladı.” (Romalılar 8:3).

 

Kötülük Bitene Dek

Yazının başlarında üç paragraftaki üç sorunun üç ayrı gerçeğe işaret ettiğinden bahsetmiştim. Tüm bunlara bakınca, yani Kutsal Kitap’ta yazılanları anlayıp vaatlerine güvendikçe bu üç gerçeğin nasıl sonuçlanacağını görüyorum:

1) Benim günahımı İsa Mesih çarmıhta benim yerime üstlendi, günah borcumu (ölüm; Romalılar 6:23) ödedi, dirildi ve galip gelen pak Ruhundan bana verdi; bu sayede ben artık hem günah işlemek zorunda değilim hem de günahın sonucu olan ölüm cezası üzerimden kalktı (İsa Mesih dirildiği için bendeki Ruhu sayesinde ben de dirileceğim).

2) Şeytan ve baş yardımcılarının, belirlenen vakit geldiğinde, dipsiz derinliklerde bağlanıp hapsedileceğini, ardından da ebedi cezalarını çekmek üzere ateşe atılacağını biliyorum. Bu da bana, beni ayartan varlıkların olmadığı bir dünyada yaşama vaadi sunuyor (Vahiy 20:10).

3) Yeryüzü ve gökler yenilenecek, insanın günahı yüzünden herkese ve her yere yayılan ölüm, çürüme artık olmayacak, toprak meyvesini verecek, yaşam ağacı da ebedi yaşamla insanı besleyecek.

 

Yazının başında, tüm bu harika vaatlere şimdi imanlı halimle bilmeme ve güvenmeme rağmen, kötülüğe maruz kalıp acı çektiğim oluyor, demiştim. Yaşadığım kötü şeyler karşısında aciz hissettiğim, kendi acımla, bireysel güçsüzlüğümle yüzleştiğim anlar oluyor. İmanlı biri olarak o anlarda benim toprak olduğumu anımsayan, insanın içsel mücadelesine kayıtsız kalmayan bir Tanrım olduğunu ve bana verdiği tüm vaatleri yeniden hatırlıyorum. Aramızdaki duvar yok artık. Tanrı’ya yöneliyorum, “Karanlık ölüm vadisinden geçsem bile kötülükten korkmam. Çünkü sen benimlesin, çomağın, değneğin güven verir bana,” diyorum (Mezmurlar 23:4), ““Ayağım kayıyor” dediğimde, sevgin ayakta tutar beni, ya RAB,” diyorum (Mezmurlar 94:18). Tanrı da bana benim O’na yaklaştığımdan daha çok yaklaşıyor, ““Kadın emzikteki çocuğunu unutabilir mi?” diyor, “Rahminden çıkan çocuktan sevecenliğini esirger mi? Kadın unutabilir, ama ben seni asla unutmam. Bak, adını avuçlarıma kazıdım, duvarlarını gözlüyorum sürekli,” diyor (Yeşaya 49:15-16). Bana ebedi yaşamı kendi bedeni ve kanıyla sunmuş İsa Mesih benimle konuşuyor. Bana, “Lütfum sana yeter. Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır” diyor (2.Korintliler 12:9), “Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın” diyor (Yuhanna 14:27), “Bunları size bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” diyor (Yuhanna 16:33).

 

Evet dünyamızda kötülük var ama İsa Mesih çarmıha gerilerek, bizim için Tanrı’ya doğrudan ulaşan bir yol açtı. Bu yol sayesinde kötülüğe direnç göstererek yaşayabileceğimizi öğrendik. Kötülüğün sonu var diyebiliyorum, çünkü İsa Mesih dirildi, ölüm O’na hâkim olamadı ve nihayetinde kötülük aramızdan kaldırılıp atılacak. Bakın, Tanrı baştan sona olacakları Kutsal Kitap’ta bize bildirmiştir, bizim yapabileceklerimizi bize Kutsal Kitap boyunca anlatmıştır. Tanrı kötülüğe karşı koyamadığımız için bizim yapamayacaklarımızı kendisi bizim için yaptı ve hala bizim içimizde yapmakta. Ben böylesi bir sevginin karşısında aynı soruda takılıp kalacak mıyım? Sonunu öğrendiğim bir anlatının tam içinde yer alıyorken, kendi yaptıklarımı görmezden gelerek tam da Şeytan’ın amaçladığı gibi Tanrı’yı suçlamaya, O’na düşmanlık beslemeye devam mı edeceğim? Yoksa kendi zayıflığımı da alçakgönüllülükle kabullenerek, Tanrı’dan af mı dileyeceğim? Tanrı’nın, insandaki ve dünyadaki kötülüğü sona erdirmek üzere, başlangıçtan sona dek adım adım neler yaptığını, olayları nereye yönlendirdiğini anlamaya başladım. O zaman ben de, Tanrı’nın kötülüğe karşı zafer kazandığı, sonunda da bizim kötülükten tümüyle kurtulacağımız savaş planında, Tanrı’nın yanında kendi yerimi alıp kötülüğe karşı direnmeliyim.

 

Son nefesime kadar…

Yazı, yazar vs. arayabilirsin!