6 yaşında çocuk ne yapar? Ebeveynlerinden öğrendiği bilgilerle çevresini tanımaya ve kişileri sınıflandırmaya başlar. Bunu genellikle oyun oynayarak yapar. Oynadığı oyunsa evlilik olmaz, evcilik olur. 

 

Rollerin birbirine karıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Hiç kimse, kendi durumuna, yaşına, sosyal statüsüne uygun davranmıyor ya da insanların böyle davranmasına müsaade edilmiyor. Bu rol karışıklığı sorunu, sosyolojik bir olgu olarak duruyor; bu yazıda bunun detayına girmek niyetinde değilim, zira bu başlı başına ayrı bir yazının konusu…

 

Son günlerde bir çocuğun, oyunlar oynaması gereken yaştaki bir çocuğun -ne yazık ki- istismar edildiğini okuyoruz. Olay yirmi dört yaşındaki genç bir kızın, 6 yaşında evlendirildiğini, istismar edildiğini açıklaması ile ortaya çıktı. Genç kız, 6 yaşında gelinlik ile çekildiği fotoğraflarını da gösterince olay toplumsal bir soruna dönüştü. 6 yaşında bir çocuğu bir parkta, okul sırasında görmeye alışmış olan bizler için sıra dışı hatta şok ediciydi. 6 yaşında evlendirilen küçük kız, onlu yaşlarına kadar bekletilmiş ve daha sonra “kocasına” verilmiş.

 

“Olay, ülkedeki tüm kesimler tarafından lanetlendi ve olaya karşı duruldu” minvalinden haberler okudum. Okuduğum en saçma kınama, lanetleme haberleri listesinde kesinlikle ilk başlarda yer alır. Neden mi?

Bu insanlar, olayı kınamayıp lanetlemeyip ne yapacaklardı? Bir de utanmadan, sıkılmadan olayı hoş göstermeye mi çalışacaklardı. Hoş, bunu yapabilecek potansiyeli olan insanlar ve kurumlar da ülkemizde mevcut. Geçmişte yaşanan olaylar bize bu konuda ışık tutuyor ne yazık ki. Bu konuyla ilgili ülkemizde birçok olay yaşandı. Bu tür olayların yaşandığı yerlerde insanlar bu yaşananlardan  ders çıkartır ki olaylarda azalma Ve düzelme olsun. Tabii bu normal toplumlarda geçerli, ama bizim toplumumuzda bunun tam tersi şeyler cereyan ediyor. Çocuk tacizi, kadın cinayetleri gibi olaylarda her karşılaştığımız olay bir öncekine rahmet okutur hale gelmiş durumda. 

 

Gelelim son günlerde hepimizi üzen 6 yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesi mevzusuna. Hangi aklın, hangi mantığın ürünü olduğunu düşündüğüm bu tip olaylar sıklıkla; erkek egemenliğinin mutlak olduğu, kadına bir zevk objesi veya hayatı kolaylaştıran bir eşya gözüyle bakıldığı toplumlarda cereyan ediyor. 

Son yaşanan olaysa daha da iğrenç ve rezil bir durum, bir baba 6 yaşındaki kız çocuğunu büyük olasılıkla güvendiği ve sevdiği bir adamına eş olarak veriyor. Bir kız babası olarak bu olaya bakış açım çok net ve düzdür. En hafif ifadeyle midem bulanıyor ve öfke katsayım en üst noktaya tırmanıyor. Kız babası olan kişi, evlenme çağına gelmiş kızını evlendirirken bile, kılı kırk yarması gerekirken, bu tipte kişilerin bunu yaparken örnek aldığı kişi veya benimsediği anlayış nedir diye düşünüyorum ve siz değerli okurlarımızı da bu sorunun üzerinde düşünmeye, her bir bireyin cevabını kendi vicdanında aramaya davet ediyorum. 

 

Gelin bir de Kutsal Kitap, yani Tanrı’nın sözü kadına, çocuğa nasıl bakıyor, ona kısaca bakalım. İnsanın yaratılış anlatısını okuduğumuzda ilk olarak erkeğin yaratıldığını görüyoruz:

RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. (Yaratılış 1:7)

Erkek yaratıldıktan sonra kadın yaratıldı:  

RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. (Yaratılış 2:21-22)

Tanrı kadını yarattıktan sonra ona erkeğin hizmetkarı olma vasfını mı verdi?

Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. (Yaratılış 2:24)

 

Tanrı’nın kitabının en başında, insanın yaratılışında bir beden olmak ve eşitlik söz konusudur. Ama sonra erkek, egemen olmanın getirdiği gücün sorumluluk üzerine olduğunu unutarak bu gücü kadına dilediğini yapmak gibi saçma ve iğrenç bir hakmış gibi kullandı. Oysa Tanrı, kadını, erkeği eşit yaratmış ve üzerine titremiştir. Tanrı’nın her yönden eşit gördüğü kadını aşağılamak, doğumundan itibaren ona meta gözüyle bakmak Tanrı’ya isyan etmek ve O’na karşı gelmektir. 

 

İsa kendisine getirilen çocukları engellemeye çalışan öğrencilerini azarladı. Ve Tanrı’nın egemenliğine girme şartı olarak çocuk olmak gerektiğini belirtti.
Bu arada bazıları küçük çocukları İsa’nın yanına getiriyor, onlara dokunmasını istiyorlardı. Ne var ki, öğrenciler onları azarladılar. İsa bunu görünce kızdı. Öğrencilerine, “Bırakın, çocuklar bana gelsin” dedi. “Onlara engel olmayın! Çünkü Tanrı’nın Egemenliği böylelerinindir. Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı’nın Egemenliği’ni bir çocuk gibi kabul etmeyen, bu egemenliğe asla giremez.” Çocukları kucağına aldı, ellerini üzerlerine koyup onları kutsadı. (Markos 10:13-16)

 

Çocuklar Tanrı’nın armağanıdır. Tanrı’nın bu armağanlarını kendi ahlaksızlıklarımız, bencil tutkularımız için kullanmamız Tanrı’ya ne hissettiriyordur acaba… Onlu yaşlarında hastanelerde doğum yapmak zorunda kalan, genç yaşta evlenip kocasından zulüm gören ve bu yüzden hayatına son veren, hayatlarının baharını acı ve keder içerisinde geçiren çocukların travmaları başka nesilleri de etkileyecek. Çocuklarımızı koruyamazsak nasıl anne babalar oluruz? Nasıl sağlıklı nesiller bekleyebiliriz? Geleceğimizi öldürdüğümüzü ne zaman anlayacağız? Gelinlik içerisindeki 6 yaşındaki o çocuğa iyi bakın o resim bizi, bize anlatıyor.

6 yaşında çocuk ancak şefkatle sevilir, ebeveynleri tarafından korunup, kollanır. 6 yaşında çocuk ancak ve ancak evcilik oynar. Evlilik onun için değildir. 

Yazı, yazar vs. arayabilirsin!