Ahlak Tuzağı

Son zamanlarda televizyonda çıkan haberleri izlediniz mi bilmiyorum. Sokak ortasında, ulu orta ilişkiye giren insanların, çırılçıplak ortada gezenlerin ve daha nicelerinin haberlerini dehşetle izliyorum. Ahlak konusu Türkiye’de tabuya yakın bir konudur. Ahlak kelimesi belki yabancı gelebilir çünkü bu kelime yerine genelde “namus” kelimesini kullanıyoruz. Çocukların sokakta birbirlerinin annelerine küfür ettiklerini duyuyorum ancak bu argüman “namus” duygusunu harekete geçirebilecek bir durum olarak görülmüyor, aksine bu tür bir küfür toplumca doğal sayılıyor. Kişiler birbirlerinin yüzlerine bu küfürleri söylüyor. İnsanların kendi aralarında çevrelerindeki kadınlar hakkında bel altı konuşmalarını duyuyorum ancak bu da “namus” kavramına helal getirmiyor. İnsanların giyim kuşam konusunda konuşmalarını ve başkalarını etiketlediklerini duyuyorum ancak bu da “namus” konusunda belirleyici unsur değil.

 

Namus kavramını istediğimiz zaman istediğimiz şekilde kullanıyoruz. Başkalarının hayatına çarpık bir şekilde bakmak ahlaki açıdan bize yanlış gelmiyor. İnsanları kendi çarpık ahlak anlayışımıza göre yargılıyoruz. Bu konuda birçok kişide bir omurga görmüyorum. Düşüncelerinde başkalarına ahlaksız kendisine ahlaklı insanlar, tavırlarında hem başkalarına hem de kendilerine ahlaklı görünmeye çalışıyorlar. Sahil kenarında ulu orta, insani onurdan uzak bir şekilde cinsel ilişkiye girenler de buna dahil.

 

Yürek tutumumuz içten içe kirlidir ama gördüğümüz ve sapkınlık olarak nitelediğimiz çoğu şeye ya aşırı tepki gösteriyoruz ya da hiç tepki göstermiyoruz. Ahlaki doğruluk aslında yasalar tarafından korunur. Yasa, insanın kendini haklı çıkartmak için ahlaktan veya ahlaki doğruluktan uzaklaşacağını bilir. Yani, eşi dışında bir kadınla “ikimiz için de bir sorun yok” anlayışı üzerinden beraber olan birisi için ahlaki ölçüt onun şehvetidir. Yasa bu duruma zina gözüyle bakar.

 

“Böyle giyinmeseydi” diyerek bir kadına tecavüz eden kişinin ahlaki ölçütü giyim kuşamdır. Yaptığı iğrenç davranışta ahlak veya “namus” aramaz, yasalara göre bu suçtur ancak buna rağmen yine de toplumun içerisinden “adam haklı” diyen kişileri duyarsınız.

 

Geçen gün haberlerde bir ablanın (yaşını bilmiyorum saygıda kusur etmeyelim şimdi), genç bir kadına tükürüp, “böyle giyinmeye devam edersen cehenneme gideceksin” dediği bir olayı izledim. Saldırıya uğrayan gencin korkusu gözlerine yansımıştı, dehşet içerisinde başına gelenleri anlatıyordu. Bazılarımıza göre uygun bir şekilde giyinmemek suçtur ancak yasalar bu duruma öyle bakmıyor, giyim kuşam konusunda yasal bir zorunluluk yok ama kişilere giyim kuşamı yüzünden saldırmak, aşağılamak suçtur. Yasayı yapanlar “bana göre” ilkesine göre yasayı yapmıyorlar, toplumun değer yargıları ve gözettiği amaç yasaları belirliyor.

 

Yasa, genç kıza tüküren teyzenin ne kadar ahlaklı olduğuna bakmaz. Kişinin giyimi kendini ilgilendirir. Siz başkalarını uyarabileceğinizi düşünecek kadar ahlaklı bir hayat sürdürdüğünüzü düşünebilirsiniz ancak toplumun bilmediği ve başkasına göre ahlaksız bir şey yapıyor olabilirsiniz.

 

Kendisi çocuk doğuramadığı için eşine “doğurgan” ikinci bir kadın bulmasını söyleyen bir kadın ile tanıştım. Bu kadına göre talep ettiği bu şey kocasının mutluluğu için gayet normal bir durumdur. Ancak yasa, nikahlı eş dışında başka birisi ile evlenmeye “zina” gözüyle bakıyor. Kısırlık yüzünden ikinci eş almak yaygın ve bilindik bir durumdur. Reşit olmayan bir bireyle evlenmek yasalara göre suçtur ancak bu da ülkemizde yaygındır. Toplumsal yasalara göre ahlaki ilkeleri çiğneyen birisinin, kendi yasalarına göre ahlaki ilkeleri çiğneyen insanları değerlendirmesi iki yüzlülük olmaz mı? Kendi çocuğunun önünde sigara içen, küfreden, kadınları aşağılayarak konuşan, onu yalana alıştıran bir baba daha mı ahlaklıdır veya ahlaki konularda konuşup çocuğunu uyarması daha mı makbuldür?

 

Peki ahlaksızlığa ahlaksızlık demeyelim mi? Diyelim! Ancak bu olayları şiddetle, dışlamayla çözemeyeceğimiz kesin. Kendi değer yargılarımız ile insanları yargılarken kendimizi de yargıladığımızı unutmayalım. Metrobüste, çay bahçesinde, sokakta birbirine sarılan çiftlere, el ele tutuşan gençlere bağırınca daha ahlaklı olmuyorsunuz. Kaldı ki kimse sizden öyle bir şey yapmanızı da istemiyor. Bunu Allah için de yapmıyorsunuz, Yüce Yaradan’ın sizden öyle bir talebi olduğunu da sanmıyorum.   

 

Hem artık Allah’ı da bu işe karıştırmayın. Allah evinizin içerisinde neler yaptığınızı, yüreğinizden neler geçtiğini görüyor. Allah’ın, kirli ve çamurlu elleri ile toplumu temizlemeye çalışan insanlara nasıl baktığını merak ediyorum. Bu durumlara kayıtsız kalmak istemiyor musunuz? Biz ne yapabiliriz diye mi düşünüyorsunuz?

 

Ahlaklı bir hayat sürün ve ahlaklı çocuklar yetiştirin. Etki edebileceğinizi en küçük küme ailedir. İlk olarak kendimiz değişelim, o zaman topluma etki edebiliriz .

 

İncil’in bu konuda söyleyecekleri var…

 “İnanmayanlar arasında olumlu bir yaşam sürün. Öyle ki, kötülük yapanlarmışsınız gibi size iftira etseler de iyi işlerinizi görerek Tanrı’yı, kendilerine yaklaştığı gün yüceltsinler.” (1.Petrus 2:12)

 “Sonuç olarak, kardeşlerim, gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli, hayranlık uyandıran, erdemli ve övülmeye değer ne varsa, onu düşünün.” (Filipililer 2:8) 

 

Eğer düşüncelerinizi, fikirlerinizi, değer yargılarınızı başkalarını yargılamak için değil başkalarını değiştirmek için kullanmak istiyorsanız gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli olan her şeyi hayatınızda kullanmanız gerekiyor.

 

Böyle insanlar toplumu değiştirecek, böyle insanlar ahlaki yapıyı restore edecek. Bağırarak, tükürerek, lanetleyerek değişmiş bir toplum görmedim şimdiye kadar.

Bundan sonra da göreceğimi sanmıyorum…

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir