Hayvan Hakları

Yıllar önce ülkenin ücra bir köşesinde yaşayan arkadaşımı ziyarete gittim. Sağ olsun öyle değerli bir misafirperverlik gösterdi ki kendisine halen minnettarım. Bir fırsat bulup köy yolunda yürüyüşe çıktık. Kendi köylerine komşu olan başka bir köye kadar yürüdük. Komşu köyü arkadaşımın köyünden ayıran en bariz şey o köyün kirliliğiydi. Poşetlerden, hayvan leşlerinden, sigara izmaritlerinden, çocuk bezlerinden ve daha bir sürü atıktan oluşan ve neredeyse bir sınır çizgisine benzeyen bu kirlilik, köyün bir ucundan diğer ucuna kadar uzanıyordu. Arkadaşımın köyünde bir park vardı, parkta ağaçların altında çayınızı yudumlayıp çevredekilerle sohbet edebiliyordunuz, sokaklar ve evlerin önü pırıl pırıldı; köy halkı çevrelerindeki hayvanları sahiplenip onlara bakıyorlardı, başıboş bir hayvan yoktu. Ancak komşu köyde durum tam tersiydi, yolda yürürken bizi bakımsız ve ilgisiz köpekler karşıladı. Bu nedenle geri dönmek zorunda kaldık.

 

Bu hikâyeyi neden mi anlatıyorum; bence siz kimseniz çevreniz de odur. İç huzuru yakalayan kendisi ile barışık insanlar, çevrelerine değer verirler. Ancak, öfke ve nefreti hem gelecek nesillerinize hem de yaşadığınız doğaya aktarabilirsiniz.  Yaşadığınız yerdeki ağaçlardan, çiçeklerden, canlı çeşitliliğinden yola çıkarak sizlerin nasıl bir geçmişe sahip olduğunuz, kim olduğunuz ve nasıl bir nesil büyüttüğünüz açıkça görünür.

 

Köpek öldüren, kedi öldüren insanlara neden şaşırıyorsunuz? Yavru köpeğin bacaklarını kesen insanların haberlerini okuyoruz, kedileri yakalayıp bıçak ile zarar verenler, gözlerini kör edenler, hedef tahtası gibi kullanıp ateş ederek sakat bırakanlar, kaplumbağayı yakarak öldürenler, kendisine tek bir zararı dokunmayan yunus balığını sırf çok ilginç diye ateş ederek öldürenler… Bir canlıya bilmeden zarar vermek ile onu bilerek canice öldürmek, insan öldürmenin provasıdır ve ruh sağlığının bozuk olduğunu gösterir.

 

Televizyonda, bir köpeğin üzerine oturmuş, zavallı köpeği boğmaya çalışan bir ruh hastasının görüntülerini dehşetle izliyordum. Oğlum yanıma gelip, “Bu adam neden o köpeği boğuyor o köpek ona ne yapmış?” diye sordu. Oğlumun bu vahşetten etkilenmemesi için görüntüyü apar topar kapatmaya çalıştım. Ancak oğlumun sorduğu soru havada yanıtlanmamış olarak kaldı.

 

Hiçbir canlı kötü muameleyi hak etmez. Kötü davranış bir insan için de  bir hayvan için de istismardır.

Biz çevremize saygılı olmadan çocuklarımızdan saygılı olmasını beklemek veya ruhsal olarak dengeli bireyler yetiştirmek mümkün değildir. Bir köpeğin boynuna tasma geçirip etrafta gezdirerek başkalarına saldırması için onu teşvik etmek de istismardır, kedinizi eve kilitleyip tatile çıkmak da istismardır. Yavru kedi sahiplenip beslemeye başladıktan sonra ”Ay ben yapamayacağım!” diyerek barınaklara bırakılan hayvanların haddi hesabı yok.

 

İnsan doğası kirlidir, hastalıklıdır. Bu cümleyi kurduktan hemen sonra bunu duyan kişiler çevrelerindeki en efendi, en düzgün insanı düşünüyorlar. Ancak her insan biraz şiddete meyillidir. Bu davranış sorununu ilkokul çocuklarında rahatça gözlemleyebilirsiniz. İlkokul çocukları arasındaki şiddet göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. İnsan öz benliğinde şiddet ve zarar verme duygusu ile yaşar. Bu davranış düzgün bir eğitim ve aile terbiyesi ile değiştirilebilir.

 

İnsana bile değer vermediğimizden çevremize, doğaya ve hayvanlara karşı bu kadar kayıtsız kalıyoruz. Ancak birçoklarının “tüü, ne ayıp, hayvanlara da saygı duymalıyız” dediği olayların ardında da toplumsal bir sorun yatıyor. Doğaya ve çevremize kayıtsızlık ve içimizde yaşayan şiddet duygusu…

Bu durumu tersine çevirmek sizin elinizde. Gelecek nesil sizlerin davranışlarınızdan etkilenecek. Çöpünü elinde tutup birkaç metre ötedeki çöp kutusuna atacak çocuklar görmek istiyorum çevremde. Aç bir köpeğe mama, susamış bir kediye bir tas suyu çevrelerine bırakan çocuklar görmek istiyorum. Şiddet gören bir canlı gördüklerinde vicdanen rahatsız olan ve bu sorunun önüne geçmek için harekete geçen çocuklar görmek istiyorum çevremde. Yukarıda saydığım davranışlar ancak bizim çocuklarımıza verdiğimiz doğru eğitimden geçecektir.

 

O köpeği boğan adam toplumun bir meyvesidir. Aynı dalda duruyoruz, biz ne ile beslendiysek (şiddet, nefret, düşmanlık) o insanlar da onunla beslendi. O köpeğe şiddet gösteren kişi de bir anne ve babanın sorumsuzluğunun  ürünüdür.

Geleceğin canileri, okullarımızdan, evlerimizden, sokaklarımızdan geçiyor. Onlara zarar vermeyi, doğayı kirletmeyi, hayvanlara işkence etmeyi bizler öğretiyoruz. Küçük bir çocuğun içindeki şiddet duygusunu beslediğinizde ortaya bipolar, dengesiz, şiddete meyilli bireyler çıkıyor olması sizi şaşırtmasın. Her toplum kendi kahramanlarını ve kendi suçlularını yaratır.

 

Belki de değişim evinizin içinden başlamalı. Televizyonda izlediğiniz şeyler yüreğinizi yakıyorsa yanınızda oturan kızınıza/oğlunuza çevrenizin nasıl olması gerektiğini gösterin ki yıllar sonra aynı görüntülere şahit olmayın. Toplum mimarlığı küçük taşların üst üste koyulması ile oluyor.

Siz kimsiniz? Bu sorunun cevabını mı arıyorsunuz; belki bir zamanlar kim olduğunuzun cevabını düşünerek ve anılarınızı hatırlayarak bu soruyu cevaplayabilirsiniz. Ancak “Bugün kimim?” sorusunun cevabı çevrenize bıraktığınız güzelliklerde yatıyor.

Sahi, siz kimsiniz veya kim olmak isterdiniz?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir