HRİSTİYAN İŞ AHLAKI

Rab İçin Yapar Gibi Candan Yapmak

Ne iş yapıyorsak yapalım farketmez; hiçbir iş diğer işlerden daha önemli, özel, değerli ya da üstün değildir. Tanrı için işten çok o işi nasıl icra ettiğimiz önemlidir. Bunun için Koloseliler 3:23-24’te okuduğumuz ayetleri temel alarak işimizi candan yapmamız önerilir. Çünkü Rab’be kulluk ettiğimiz vurgulanır.

Öyleyse işimizi nasıl yaptığımız daha önemlidir. İşimizi nasıl yaptığımızı da tabii ki inancımız, değer yargılarımız ve tutumlarımız belirler.

Bu açıdan iş etiği, yaptığımız iş hakkındaki duruşumuzu tanımlar. Her ne kadar iş etiği denince akla iş ahlakı gelse de ve iş ahlakı kişilere, zamana ve toplumlara göre değişse de etik değişmez. Etik değerler evrensel standartlardadır ve bu nedenle değişmez.

Tabii ki bizim iş ahlakı için konuştuğumuz etik değerlerin ve ilkelerin kaynağının bizzat Tanrı olması durumu değiştirir. Bizzat Tanrı’nın sözünün bizim etik anlayışımızı oluşturması önemlidir.

 

Etik ile ahlak arasındaki fark ise:

İş Ahlakı, insanın yaptıklarına dayanan, belli bir grubun belli bir zamanda benimsediği standartlarıdır. Bu açıdan bakınca iş ahlakı yerine iş etiği ifadesini kullanmak hem bize sağlam tutunacak ve değişmez bir nokta yaratırken, hem de evrensel oluşu ile sarsılmaz bir yer sağlar. İş ahlakı zamana, yere, toplumlara, coğrafya ve koşullara göre değişebilir.

 

İş Etiği, etik ilkeleri Tanrı tarafından belirlenmiş değerlere sahip, evrensel ve değişmezdir. Tanrı sözünün değişmeyen ilkelerini benimsemek, bizim iş etiği konusunda güvenli ve tutarlı bir tutum sergilememize yardım eder. Hristiyan ahlakı, iş etiği ile doğrudan bağlantılıdır; Hristiyan inancının oluşturduğu çerçeve, sınırları çizilmiş Tanrısal ilkelerin, yaşama yansımasıdır.

 

Aslen, iş için ayrı bir ahlaktan söz edilmemeli, ahlak bizim için daha genel bir kavramdır ve iş etiği Hristiyan ahlak ilkelerinin işe ve ilişkilere yansımasıdır. Hristiyan ahlakı ve iş etiği birbirinden ayrılamaz iki kavramdır.

 

Aile ilişkisinde doğru davranan bir baba, işte de kimseye yalan söylemeden, sahtekarlık yapmadan, çalıp çırpmadan ve kimseye haksızlık etmeden çalışırsa iş için ayrı bir ahlaki davranış sergilemesi gerekmez.

Hristiyan ahlak anlayışı bir bütündür. Dengeli ve tamamlanmış bir kişi, yaşamının her bir ayrıntısında uyumu yakalamış, her alanda etik ilkelere uygun bir şekilde yaşayan insandır.

 

Bizi biz yapan elbette etik ilkelerimiz değildir, etik ilkelerini hayatımızda oyunun kuralı gibi düşünebiliriz. Bizi yansıtan yüreğimizdir, yürek de aklın tersi değildir. Yürek; düşünceler, duygular, vicdan ve güdüler dahil içimizdeki her şeyin toplamıdır.

 Matta 15:8’de, “Halk dudaklarıyla beni sayar… ama yürekleri benden uzaktır.” diye yazar. Bu durumda aklımıza kazıdığımız etik ilkeler yürekçe onaylanıp, oradan çıkarak davranışlarımıza yansımıyorsa tabii ki kuru, kuralcı bilgiden öteye geçemezler ki İsa Mesih’i en çok üzen de bu ikiyüzlülüktür.

Çünkü Tanrı 1.Samuel 16:7’de “insan dış görünüşe, Rab ise yüreğe bakar.” der ve bu ayetteki sözüne uygun davranır. İnsanlar duydukları sözleri, gördükleri davranış ve düşüncelerin yansımalarını algılar, ama aslen bizi biz yapan da bunlar değil, onların arkasındaki yürek tutumu ve iç varlığımızda hissettiklerimizdir.

 

“Her şeyden önce de yüreğini koru, Çünkü yaşam ondan kaynaklanır.” (Özdeyişler 4:23)

Yürek, yüceltilen bir şey olsa da her şeyden ziyade kötüdür, yukarıdaki ayete göre, insan onu korumalı derken, bozulmaya müsait olduğuna, bozulduğu zaman ise ne kadar yıkıcı bir etki yarattığına vurgu yapılır.

 

Buradan yola çıkarak bir örnek verecek olursak; Bir iş veren yüklü vergiler ödemek yerine, ‘bu kadar para ile ne kadar çok işsiz imanlıya iş sağlarım’ diyerek yanlışını meşrulaştırma yoluna gitmek istese de bir çıkış yolu bulamaz, çünkü yüreği ona yanlış yaptığını söyler. Ancak, para kaybetmeyi umursamayıp doğru olanı Rabbin yüceliği için yerine getiren bir iş verenin yüreği onu suçlamaz. Böyle biri akarsu kenarına dikilmiş ağaç gibi üretken olur, meyvesini mevsiminde verir, her daim tutarlı davranır, zaman da mekân da şartlar da insanlar da değişse onun için fark etmez. O her zaman istikrarlı bir şekilde Tanrı’nın sözündeki ilkelere uygun davranır. Öyle ki onun için beyaz ya da farklı renklerde yalanlar yoktur, yalanın tek rengi vardır, o da hiçbir durumda mubah değildir. Sonuca ulaşmak için her yolu denemez, yukarı çıkmak için önündeki insanı ayağının altına alıp ezmez. Başarı için her yol makbul değildir. Asıl olan Tanrı’ya sadık kalmaktır, gerisi ikincil, üçüncül unsurlar olabilir.

 

Bir başka konu da işi iş olarak yapmak dışında bir ideale, bir vizyona sahip olma konusudur. İster büyük bir amacın taşıyıcısı, önderi ya da öncüsü olalım, ister hizmetin önderini izleyen sade bir çalışan olalım, ister seküler bir işte, ister Hristiyanların oluşturduğu bir kurumda çalışalım farketmez. Bizi yönlendirecek, bize rehberlik edecek olan Tanrı’nın sözüdür, O’na uygun bir şekilde ışık gibi, tuz gibi yaşamaktır. Geçici ve uçup gidecek değerlerin ardından koşmak yerine, Tanrı’nın ardından koşmalıyız.

 

Oysa, özellikle seküler iş dünyasındaki işverenler vahşi olabilirler! Bir koyup üç almak için inandıkları vahşi kapitalizm, iş etiğine bir engel gibi görünebilir. İş etiğine sahip bir işveren, etikten yoksun meslektaşlarına göre daha istikrarlı ve tutarlı bir şekilde çalışırsa uzun vadede kâr elde edebilir. Bu anlayışa göre çalışan bir şirketin elemanları da mutludur. Böyle bir şirketin çalışanları, keyfi uygulamalar yerine etik ilkelerin egemen olduğunu bilirler, nasıl işte yükseleceklerini, ne kadar kazanacaklarını ve daha birçok konuda sürprizlerle karşılaşmayacaklarını, zorbalık ile karşılaştıklarında haklarını nasıl arayacaklarını bilir ve kendilerini güvende hissederler. Böyle bir yerde istikrara ve uzun vadede daha büyük bir başarıya ulaşılır.

 

Etik değerler engel değil, başarı getirir. Etik değerlerin Tanrı’nın dilinden dökülmesi gerekir, yoksa kaostan başka bir şey ortaya çıkmaz. Etik değerlerin hâkim olduğu yerlerde tüm çalışanlar mutludur. Etiğin olduğu yerlerde işi yöneten liderin işi daha kolaydır, çünkü etik orada güven yaratır ve güvenin olduğu yerde hem huzur hem de başarı vardır.

 

En başa dönecek olursak, her ne yaparsak yapalım farketmez, önemli olan nasıl yaptığımızdır. Yaptığımızı candan ve Tanrı’dan alarak icra etmek gibisi yoktur ki bunu da sağlayan Tanrısal etik ilkelerdir.

Yapmaktan zevk aldığınız, mutlu olduğunuz işin peşinden Tanrı’yla birlikte gitmeniz dileğiyle, esen kalın!

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir