HRİSTİYANLAR GÜNAH İŞLER Mİ?

Hristiyanlığa yüzeysel bir şekilde bakan insanlar genelde, “zaten kurtulmuşsun, artık istediğin gibi günah işleyebilirsin, sana her şey serbest”  gibi sözler sarf edebilirler. Oysaki gerçek çok daha farklıdır, bu yazımızda bu gerçeğe değineceğiz.

 

Hristiyanlar, İsa Mesih’in çarmıhta akıtılan kanı aracılığı ile günahlarının bağışlandığına inanırlar. Bu gerçeği ikrar ederler ve geçmişteki günahlarından tövbe edip hayatlarını Tanrı’ya teslim ederek aklanırlar.

İşte duyurduğumuz iman sözü budur. İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur. (Romalılar 10:9-10)

 

Yukarıdaki ayette bahsedilen iman ikrarındaki önemli konulardan birisi “tövbe” kavramıdır. Tövbe, günümüz Türkçesinde, “İşlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha suçu veya günahı yapmamaya karar vermek” anlamına gelmektedir. Bu kelime İbranicede “תשובה (Tshuva),  Eski Yunancada ise “Μετανοεῖτε” (Metanoeite) kelimelerine karşılık gelir ve “tamamen o yolu terk etmek, U dönüşü yapmak ve hayatının en önemli radikal kararına uymak” anlamlarına gelir.

 

İmanlıların, İsa Mesih’e ait olduklarını açıklamak için attıkları adımda, İncil önemli bir kavramdan bahseder; bu kavrama göre İsa Mesih’e kendini adamak, kişiyi yeni bir yaratığa dönüştürür.

Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. (2.Korintliler 5:17)

O zaman tövbe etmekle yeni bir yaratık olan insanın, eski yollarını terk etmesi ve bir daha o yolların sınırlarında bile dolaşmaması gerekir.

 

İncil, Romalılar 6. bölümde bu konuda bizlere seslenir ve eskiden istediğimiz şeyi “özgürce”  yaptığımızı düşündüğümüz birçok eylemde aslında günaha köle oluşumuzdan bahseder.

Çünkü, günah ve onun zararları üzerine düşünürsek, günah olarak adlandırılan tüm eylemlerin insana utanç getirdiğini ve kişisel özgürlükten çok başka bir amaca (karanlığa ve onun egemenliğine) hizmet ettiğini görebiliriz.

Öyleyse ne diyelim? Lütuf çoğalsın diye günah işlemeye devam mı edelim? Kesinlikle hayır! Günah karşısında ölmüş olan bizler artık nasıl günah içinde yaşarız? Artık günaha kölelik etmeyelim diye, günahlı varlığımızın ortadan kaldırılması için eski yaradılışımızın Mesih’le birlikte çarmıha gerildiğini biliriz. Mesih’le birlikte ölmüşsek, O’nunla birlikte yaşayacağımıza da inanıyoruz. Çünkü Mesih’in ölümden dirilmiş olduğunu ve bir daha ölmeyeceğini, ölümün artık O’nun üzerinde egemenlik sürmeyeceğini biliyoruz. Bu nedenle bedenin tutkularına uymamak için günahın ölümlü bedenlerinizde egemenlik sürmesine izin vermeyin. Bedeninizin üyelerini haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın; bedeninizin üyelerini doğruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun. Günah size egemen olmayacaktır. (Romalılar 6:1-2,6,8-9,12-14)

 

İncil bize, Mesih’e geldiğimiz zaman artık eskiden olduğumuz kişi gibi davranmamamız gerektiğini ve hayata yeni bir anlayışla devam etmemiz gerektiğini söyler. Bu değişim olmadan bir Hristiyan değil ancak maske takmış biri oluruz.

Bana, ‘Ya Rab, ya Rab!’ diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği’ne girmeyecek. Ancak göklerdeki Babam’ın isteğini yerine getiren girecektir. (Matta 7:21)

 

Elbette ki bu dünya şeytanın egemenliğindedir ve insan benliği de günaha karşı koyamaz, bu yüzden kimse günahın etkilerinden muaf değildir. Bunun için, Hristiyanlar da günah işleyebilir. Çünkü içimizde, Kutsal Ruhla birlikte benlik de vardır. Benlik, Ruha karşı savaşan ve bizim iyi olanı yapmak istememize rağmen bizi günaha çeken bir kavramdır.

 

İncil bizi uyararak bu konudabize şunları söyler;

İçimde, yani benliğimde iyi bir şey bulunmadığını biliyorum. İçimde iyiyi yapmaya istek var, ama güç yok. İstediğim iyi şeyi yapmıyorum, istemediğim kötü şeyi yapıyorum. İstemediğimi yapıyorsam, bunu yapan artık ben değil, içimde yaşayan günahtır. (Romalılar 7:18-20)

Benliğin devreye girdiği an, bizim bunu sadece ben yapabilirim dediğimiz zamandır. Günaha karşı olan savaşımızda, kendimizi güçlü görüp, hiçbir yardım almaksızın her şeyi yapabileceğimize inandığımız zaman, aslında mağlubiyete kapı açmış oluruz.

 

Ortada günaha karşı verilen bir mücadele var ancak bu mücadelede kendi başımıza hareket etmeyi seçtiğimiz zaman tökezleyip düşeceğiz. Bunun için İncil bize, İsa Mesih’in vaat ettiği (Yuhanna 14:16-17) Kutsal Ruh’un hem bizi Baba Tanrı’ya yaklaştırdığını hem de günahlı olan bu dünyada mücadele etmemiz için bize gerekli gücü verdiğini söyler (Romalılar 8:14-17).

Tüm bunlara bakıldığında çıkartacağımız sonuç şudur: Tüm insanlar gibi Hristiyanlar da günaha yenik düşebilir ama benliğimizi ayaklar altına alması için, yaşamlarımızı Kutsal Ruh’un yönetimine verdiğimiz zaman zaferli bir yaşam sürebiliriz.

 

Ünlü Vaiz Charles Stanley, “Mücadelemizi dizlerimizin üzerinde verdiğimiz zaman en güçlü halimizdeyiz.” Der.
Bu düşünce, “Ben yaparım!” demekten çok “Beni güçlendirenin aracılığı ile her şeyi yapabilirim!” demektir. Yaşamımızın merkezine Kutsal Ruh’u aldığımız zaman mücadelemiz çok daha etkili olacaktır.

 

Kutsal Ruh ile yaşamanın anahtarı ise alçakgönüllülüktür.. Tanrı, insanların zayıf varlıklar olduğunu bilir ve bu yüzden tövbe kapısını sonuna kadar açar. Fakat bu kapıdan içeri girmek için alçakgönüllü olmak esastır. Alçakgönüllülüğü takınarak ve kendi gücümüzün buna yetmediğini kabul ederek Tanrı’nın erdemlerine sımsıkı sarılabilir ve onlar sayesinde Tanrı’ya yaklaşabiliriz.

 

Peygamber Davut tövbe içeren Mezmurunda şunu dile getirmiştir:

Senin kabul ettiğin kurban alçakgönüllü bir ruhtur, Alçakgönüllü ve pişman bir yüreği hor görmezsin, ey Tanrı. (Mezmurlar 51:17)

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir