Trajediler çoğu zaman beklenmedik anlarda hayatımızda kendilerini gösterir. Bazen bir felaketle veya bir yakınımızı kaybetmekle acı çeker, yüreğimizde ıstırap duyarız. Bunların yanında bir de çaresiz kalmışsak yaşayabileceğimiz durumların en zoruyla baş başayızdır. 6 Şubat sabahı büyük bir acıya uyandık. Gün ışıyıp yıkımın sonuçlarını gördüğümüzde acı çekmenin yanında kendimizi büyük bir çaresizliğin içinde bulduk. Yarım kalan hayatlar, yarım kalan hayaller, çaresizlik içinde enkazlardan ses duymayı bekleyenler…  Nereye bakarsak bakalım yüreğimizin en derininde bir acı hissettik. Bu acının tarifi yoktur. Değer verdiğimiz, sevgimizi paylaştığımız, umudumuz olarak gördüğümüz her şeyi kaybetmeye ne kadar da yakınmışız. Her şeye sahipmişiz gibi hissederken bu koca dünyada ne kadar da çaresiz olabileceğimizi acı bir şekilde öğrendik. Geleceğe dair umutlarımızda yitip giden canlarla enkazın altında kaldı. Geleceğe dair iyi umutlarımız varken şimdi elimizdeki her şeyi kaybettiğimizi düşünebiliriz.

Peki her şeyi kaybettiğimizi düşünürken yine de umutla yaşamak mümkün müdür? Yada bu dünyada hiç kaybetmeyeceğimiz bir umuda sahip olabilir miyiz?

Evet, sahip olduğumuz her şeyi kaybetsek bile bizi teselli eden yıkılmayan bir umut kaynağımız var! Bu kaynağın kendisi Tanrımızdır.

“Umut kaynağı olan Tanrı, Kutsal Ruh’un gücüyle umutla dolup taşmanız için iman yaşamınızda sizleri tam bir sevinç ve esenlikle doldursun.”(Rom. 15:13)

                Tanrımızın iyiliği ve sevgisiyle yarattığı yaratılış, Adem ve Havva’nın itaatsizliğiyle günaha teslim edildi. Her birimiz kendi yoluna gitmişken, Rabbimiz ve Kurtarıcımız dünyamıza tecelli ederek düşmüş, bozulmuş olan biz günahkârların kurtuluşu için çarmıhta ölüp dirilerek bizlere sarsılmaz bir umut oldu. Karanlığın içinde çaresizce yaşayan bizler, İsa Mesih sayesinde ışığa ve kurtuluşa kavuştuk. İsa Mesih, düşkünlüğümüzün içerisinde iman eden bizleri ayağa kaldırarak bize yeni bir yaşam giydirdi. Günah ile birlikte gazap çocukları olarak anılan bizler, İsa Mesihimizin çarmıhta kendini kurban olarak sunmasıyla artık Tanrı’nın çocukları ve mirasçıları olarak anılır olduk.  Bu sarsılmaz düş kırıklığına uğratmayacak olan umuda ve cesarete Tanrı sayesinde sahibiz. Tanrımız, bizlere sağladığı bu umudu, sevgisiyle yüreğimize nakşeder.

“Umut düş kırıklığına uğratmaz. Çünkü bize verilen Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’nın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.” (Rom.5:5)

Tanrı’dan gelen umut bizi düş kırıklığına uğratmaz! O’na bağlanan umudumuz, bizleri Tanrımıza güvenmeye ve esenliğe yönlendirir. Bizim için kurtarış ve kefaret sağlayan çarmıha baktıkça, Tanrı’ya bağladığımız umut bizi utanca düşürmez. (Mez. 25:3)

Çadırınızdan Dışarı Çıkın

                Yine de trajediyle karşılaştığımız zamanlarda  umudumuzu yitirdiğimizi hissediyoruz. Acının içerisinde savaştığımız ağır duygular yüzünden umudumuzu yitirebiliyoruz. Tıpkı bu dönemde enkaz altında kalan umutlarımız gibi… Umudumuzu bu koca moloz yığınlarının arasında kaybetmiş gibi hissediyoruz. Bu karmaşık duygular içerisinde Tanrı’nın hayatlarımızda yaptığı görkemli işleri hatırlamakta zorlanmamız çok normaldir. Ve belki karanlıkta olduğumuzu düşünebiliriz. Aslında böyle hisseden ilk kişi biz değiliz. Nehemya ve Ezra da bugün bizim yaşadığımız trajedinin bir benzeri ile karşı karşıya kalmışlardı.

“Kardeşlerimden Hanani ve bazı Yahudalılar yanıma geldi. Onlara sürgünden kurtulup sağ kalan Yahudiler’i ve Yeruşalim’in durumunu sordum.  ‘Sürgünden kurtulup Yahuda İli’ne dönenler büyük sıkıntı ve utanç içinde’  diye karşılık verdiler,  ‘Üstelik Yeruşalim surları yıkılmış, kapıları yakılmış.’
 Bunları duyunca oturup ağladım, günlerce yas tuttum. Oruç tutup Göklerin Tanrısı’na dua ettim.”
(Neh. 1:2-4)

Kral Sidkiya döneminde Yahuda halkı büyük bir yıkıma uğradı. Kral Nebukadnessar Yeruşalim’i kuşatarak Yahudileri dehşet verici bir kıyımdan geçirdi. Yeruşalim’de taş üstünde taş kalmamış, Tanrı’nın halkı arasında taht kurduğu tapınak yıkılmış, kent adeta bir harabeye dönmüştü. Nehemya kitabının birinci bölümünde okuduğumuz gibi halk büyük bir utanç içerisindeydi.  Yahuda halkının içine düştüğü bu durumu düşündüğümüzde pek de yabancı duygular hissetmiyoruz. Nehemyave Ezra bu utancın içerisinde çaresiz hissediyorlardı. Ama umutlarının yıkılan Yeruşalim’in taşları altında kalmasına izin vermediler.  Kutsal Kitap’ta görüyoruz ki oruç ve duayla Tanrı’ya umut bağladılar. Ve Tanrı bu karanlığın içerisinde sürgün eden kralın eliyle Tapınağın ve kentin onarılması için buyruk çıkardı.

“Pers Kralı Koreş şöyle diyor: ‘Göklerin Tanrısı RAB yeryüzünün bütün krallıklarını bana verdi. Beni Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’nde kendisi için bir tapınak yapmakla görevlendirdi. Aranızda O’nun halkından kim varsa Tanrısı onunla olsun. Yahuda’daki Yeruşalim Kenti’ne gidip İsrail’in Tanrısı RAB’bin, Yeruşalim’deki Tanrı’nın Tapınağı’nı yeniden yapsınlar’”(Ezra 1:2-4)

Tapınak Kral Darius’un krallığının altıncı yılı, Adar ayının üçüncü günü tamamlandı. (Ezra 6:15)

Umut ve İman Tanrı’yı Harekete Geçirir

Nehemya ve Ezra’nın Tanrı’ya olan umutları Tanrı’yı harekete geçirdi. Bugün bizler de karmaşık duygularımızın içerisinde kaybolmuş durumda olabiliriz. Çaresizliğin esiri olmuş, sıkışmış ve ezilmiş hissedebiliriz. Yaşadıklarımız bizi umutsuzluk çadırına götürebilir. Duygularımızın bizi yanıltmasına ve üzerimize çadır germesine izin vermeyelim.  Eğer şu anda o çadırın içindeysek Tanrı’nın Nehemya ve Ezra’yı umutsuzluk çadırından çıkardığı gibi bizler de O çadırdan çıkalım ve Tanrımızın bizim için hazırladığı umutlu geleceğe bakalım. Bu umut geçmişte Nehemya ve Ezra gibi Tanrı’ya umut bağlamış milyonlarca insanı yanıltmadıysa bizi de yanıltmayacaktır. Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhına imanla bakalım! Umudumuzun kaynağının kim olduğunu hatırlayalım ve vaadini ilan edelim! Umudumuz enkaz altında kalmasın.

“RAB’be umut bağlayanlarsa taze güce kavuşur,
Kanat açıp yükselirler kartallar gibi.
Koşar ama zayıf düşmez,
Yürür ama yorulmazlar.”
(Yeşaya 40:31)

Yazı, yazar vs. arayabilirsin!