Öğretmenliğimin ilk günü, sınıftan içeri girdim, 30 çocuk aynı anda benden bir şey duymak için yüzüme bakıyordu. O zamana kadar kendim dışında kimsenin sorumluluğunu almayan ben, o anda beklenti ile yüzüme bakan 30 çocuğa ne söyleyeceğimi bilemedim. Adlarını sordum, neleri sevdiklerini sordum… Aklıma kaç kardeş olduklarını sormak geldi; kimisi beş, kimisi altı, kimisi 11 kardeşiz dedi. O anda ne söyleyeceğimi şaşırdım.
Hayatımda hiç 11 kardeşi olan birisini tanımamıştım, 10 kardeşi olan birisini de tanımamıştım genelde çevremdekiler en fazla 3 kardeştiler. O anda bir öğrenci “öğretmenim siz kaç kardeşsiniz” diye sordu; ben de “biz iki kardeşiz” diye cevap verdim. Çok şaşırdılar, onlar da ilk defa 2 kardeşi olan birisi ile tanışıyorlardı. Hemen ardından aralarından bir tanesi bana “neden öğretmenim babanız öldü mü?” diye sordu. Sorunun ardındaki mantığı çözemiyordum, onlara göre bir aile bir sürü çocuktan, aynı yerde yaşayan bir sürü akrabadan oluşmalıydı.
O zaman öğrencilerimi kendi bildiklerime göre değil, çevrelerine, kültürlerine, yaşantılarına ve dünyayı algılayış biçimlerine göre anlamaya çalıştım. Öğretmenlik hayatımda, öyle trajik, komik, trajikomik olaylar yaşadımki. Öğretmenlik, yetiştirdiğiniz kişileri anlamak ile başlar. Kim bu insanlar, neyi severler, neyi sevmezler, onları ne üzer ne sevindirir diye düşündüğünüz zaman onlarla bağ kurarsınız.
Ben öğretmenliğe başladığımda, öğretmenliğin kutsal olduğuna dair inanç daha ölmemişti, cennet o zamanlar halen öğretmenlerin ayakları altındaydı, öğretmenlerin yaz tatilleri, aldıkları maaş kimsenin gözüne batmıyordu, öğretmenler şiddete uğramıyorlar, öğretmen görünce ceket önleri ilikleniyordu. Şimdi ise öğretmenlik mesleğinin maddiyat ile ölçüldüğü özel bir dönemdeyiz. Öğretmenlik yukarıda saydığım ulvi havasını kaybetmiş durumda.
Şükürler olsun 24 Kasım gibi özel günler var, ancak o gün birkaç saatliğine öğretmenlik eski özel günlerine dönüyor. Tabii her şey 25 Kasım sabahı eski haline dönüyor, her şey yeniden balkabağına dönüşüyor. Mezralarda, köylerde soğukta elektriksiz çalışan öğretmenleri görmüyor kimse, yeni evlenip atandığı köyde ulaşım olmadığı için eşini çocuklarını görmekte zorlanan kısa bir süre de olsa tayin için gün sayan öğretmenlerden de kimsenin haberi yok. Çocuklarınız okula vardıklarında tezek ve odun dumanından yüzü gözü simsiyah olmuş öğretmenleri görmüyor kimse. Çocuklarınız eğitimlerinden geri kalmasın diye gecenin bir vakti yollara dökülen servislerde saatlerce yolculuk yapan öğretmenleri kimse bilmiyor bence.
Sadece çocuklarımız okula geldiklerinde öğretmen orada olsun, şikayetlerimizi dinlesin, çocuklarımıza her şeyden çok ihtimam göstersin istiyoruz.
Öğretmenlik, birileri öyle söylediği için “kutsal veya “özel” bir meslek değildir. Öğretmenlik yürek işi olduğu için “özel” ve “kutsal” dır.
Öğretmen gelmeden sınıfa girip, çocukları susturmaya çalışıp öğretmen geldiğinde de “Allah yardımcınız olsun hocam işiniz çok zor” diyen onlarca veli ile karşılaştım. Velinin söylemeye çalıştığı şey şu “ben başa çıkamadım umarım siz sinirlenmeden, kendinizi kaybetmeden, bağırmadan, aynı zamanda öğretmen olarak kazandırmanız gereken davranışları da kazandırarak bu 40 (bazen 50) çocukla başa çıkabilirsiniz. Ben de sınıftan kaçarcasına çıkan ve bu cümleyi sarf eden velime “Âmin” diyorum.
Maalesef tüm çocuklarımız eğitime hazır da gelmiyor, ailesinden şiddet göreninden tutun, kekeme olanına, altına kaçıranına, okuldan sonra babasının iş yerinde çalışanından, iki anne on bir kardeş babaanne ve büyükbabası ile 1 göz odada yaşamak zorunda olanına kadar geniş bir öğrenci yelpazemiz var. Hepsi hazır olarak da okula gelmiyor, defteri, silgisi, ayakkabısı, çantası eksik olan var. Bazısının annesi eksik, bazısının babası eksik, birçoğunun özgüveni birçoğunun aile sevgisi eksik, bazısı okul yüzü görmemiş bazısı anaokulundan tahsilli. Ancak hepsi ama hepsi aynı yarış çizgisinde başlayıp aynı hızda koşmalı ve aynı anda yarışı bitirmeli, hepsi sevgi görmeli, özgüven kazanmalı, kendini ve çevresini tanımalı, işte bunu sağlayan da (veya sağlamaya çalışırken canı çıkan da) nerede kaldı diye saatinizi kontrol ettiğiniz öğretmendir.
Ne öğretmenleri acındırmaya çalışıyorum ne de öğretmenlerin eskiden sahip oldukları ve bugün kendilerine iade edilmesi gereken ulvi bakış açısını yeniden kazanmaya çalışıyorum. Buna karar verecek olan bunu hatırlaması gereken sizlersiniz. Öğretmen bulunması gereken yerde duruyor, biz velilerin anlayış olarak oraya dönmemiz gerekecek.
Yarın çocuklarınızı öğretmenine teslim ederken, eğitim neferine olan bakış açınızın değişmiş olacağına inanmak istiyorum. Gerçi yarın 25 Kasım, 24 Kasım geçeli 24 saat olacak, 25 Kasım’da bu yazdıklarımı hatırlamak âdetimiz değildir. Yine de siz öğretmeninize bir şans verin eminim 26 Kasım sabahı öğretmene bakış açınız 24 Kasım öncesine dönmeyecektir.