“Tanrı Yanılgısı” Richard Dawkins’in, 2006 yılında yazdığı ve bilim çevreleri tarafından hem olumlu hem olumsuz eleştiriler almış kitabıdır. Bu yazı; bilimsel gerçekler ışığında cevaplar üretecek, içeriği, kavramsal, kuramsal tanımlamalar ile dolu bir yazı olmayacak. Yazının başlığına takılan ve bu beklenti ile yazıyı okumaya başlayan ecmain sizden özür diliyorum. Dawkins’in ağır eleştiriler ile kaleme aldığı ve Tanrı inancının temel sütunlarına saldırdığı birçok konuda (kısmen) Dawkins’e katılıyorum. Bence, Dawkins de dahil olmak üzere insanların büyük bir çoğunluğu Tanrı’yı algılarken yanılıyorlar. Yine Dawkins’in toplumun genel geçer kurallarını ve işleyişini eleştirirken vardığı sonuçlar, Tanrı’yı tanırken veya anlarken yanılgıya düştüğümüzü (maalesef) kanıtlamakta.
Dawkins’in “Tanrı Yanılgısı” kitabında şöyle bir tanım okuyabilirsiniz;
“Hepimiz, insanlığın şimdiye kadar inandığı çoğu tanrı hakkında ateistiz. Bazılarımız sadece bir tanrı daha ileri gidiyor.”
Bu tespit doğrudur, hatta cümleyi bir adım ileri götürerek; Kendini “Yahve” olarak tanıttığına inandığım Tanrı’ya inanan ben başka tanrı olarak anılan varlıkların ateistiyim.
Yani mesela Nordiklerin tanrısı olan “Odin’e” inanmıyorum, ya da Japon güneş Tanrı’sı Ameterasu’ya, Mısır’ın güneş Tanrı’sı “Ra’ya” inanmıyorum. Ben de onların var olmadıklarını düşünüyorum. Ben de Japonlara, Yunanların, Danimarkalıların Tanrı’larının ateistiyim. Hatta Mısır, Yunan, İskandinav, Roma, Japon, Çin, İnka Panteon’una (Çoklu tanrılardan oluşan, tanrı kurulları) da inanmıyorum. Bir Japon’a göre ben de onun tanrısının ateistiyim.
Hatta, İncil’de şöyle bir ayet de bulabilirsiniz;
Yerde ya da gökte ilah diye adlandırılanlar varsa da -nitekim pekçok “ilah”, pekçok “rab” vardır bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır, bizler O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.
Bu ayete göre bir Hristiyan’ın da argümanı diğer dinlerin inanç sahiplerinin kurduğu argümanlar ile aynıdır. Ateizme cevap olarak verdiğimiz yanıtlar, tüm inanç sahiplerinin yanıtları ile aynıdır; “bizim Tanrı’mınz gerçek Tanrı’dır”.
İncil’e göre: Sevmeyen kişi Tanrı’yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir.
O halde Tanrı’yı tanımlarken bu duygu üzerinden tanımlıyoruz. Tanrı’nın yaptıklarını bu tanım üzerinden değerlendiriyoruz. Sevgi kavramı üzerinden varoluşumuzu değerlendiriyoruz, ontolojik sancılarımızı gideriyoruz, yaşam amacımızı, varlık sebebimizi bu tanıma dayandırıyoruz. Dünya üzerinde Tanrı’nın kurduğu tüm düzenleri; evlilik, annelik, babalık, aile, iş hayatı, sosyal hayat, sevgi anlayışı üzerinden süren düzenlerdir. Tanrı’nın tüm yaptıklarına anlam yüklemeye çalışmıyoruz zira büyük resmi göremeyen bizler için Tanrı’yı kısıtlı perspektifimizden değerlendirmenin yanlış ve hatalı olacağını düşünüyoruz.
Çoğu insan gibi Richard Dawkins de Tevrat Zebur’daki Tanrı’nın pratiklerini bencillik, diktatörlük, kötülük gibi konular üzerinden değerlendiriyor. Kitabından bir cümlede Tanrı’dan şu şekilde bahsetmiş:
“Eski Ahit’in Tanrısı, tüm kurguların en hoş olmayan karakteridir: kıskanç ve bununla gurur duyan; küçük, adaletsiz, affetmeyen bir kontrol manyağı; kindar, kan dökücü bir etnik temizleyici; kadın düşmanı, homofobik, ırkçı, bebek katili, soykırımcı, evlat katili, vebacı, megalomanyak, sadomazoşist, kaprisli kötü niyetli zorba.”
Yukarıdaki sözleri “tövbe tövbe” diyerek okuyabilirsiniz ancak yukarıdaki metne bu cevabı vermek metni destekler. Tanrı’nın tövbe ettirmek için insanlara zulüm ettiği anlayışı bazı semavi inançlarda bile mevcut. Ancak yukarıda alıntılanan sözün maalesef Kutsal Kitapta bir karşılığı yoktur.
Tanrı’nın adalet anlayışı ile sevgi anlayışını birbirine karıştırmak bu sorunlara yol açabilir. Ancak Tanrı sevmeye istekli olan bir Tanrıdır. Tanrı yukarıda alıntılanan söze göre “kötü” bir Tanrı olarak görünse de Eski Antlaşma’da (Tevrat ve Zebur’da) kendini şöyle tanıtır.
Musa’nın önünden geçerek, “Ben RAB’bim” dedi, “RAB, acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı.
Ayrıca onun yanında, ona hizmet eden peygamberler de aynı kanıdadırlar.
Söz dinlemek istemediler, aralarında yaptığın harikaları unuttular. Dikbaşlılık ettiler, eski kölelik yaşamlarına dönmek için kendilerine bir önder bularak başkaldırdılar. Ama sen bağışlayan, iyilik yapan, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin bir Tanrı’sın. Onları terk etmedin.
RAB’be şöyle dua etti: “Ah, ya RAB, ben daha ülkemdeyken böyle olacağını söylemedim mi? Bu yüzden Tarşiş’e kaçmaya kalkıştım. Biliyordum, sen lütfeden, acıyan, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin, cezalandırmaktan vazgeçen bir Tanrı’sın.
Yunus kitabındaki örnekte, Yunus Tanrı’ya, pagan Asur halkına merhamet ettiği için kızmakta. İsrail halkı da Tanrı’nın sözlerine ve yakınlığına mazhar olduğu halde onu sevmek istemedikleri için değil ama kendi çocuklarını öldürmeye başladıkları, kendi halkına zulüm ettikleri, Tanrı’yı aşağıladıkları için yargı gördüler.
Kaldı ki Tanrı, Dawkins’in iddia ettiği gibi bir Tanrı ise bizi yok etmemesi için hiçbir neden yoktur. Kimse ona hesap soramaz, aynı Tanrı, isterse “Yaşama” son verebilir. Kimseye de hesap vermesi gerekmez, bu konuyu kimseden saklamasına, tam tersini söyleyerek insanları iyi ve doğru olduğuna ikna etmesine gerek yoktur. Pratiklerini, sevgi gibi bir duyguya sarıp saklaması onun varlığının büyüklüğüne aykırıdır.
Ancak Tanrı yok ise insanlığı da vardığı ahlaki bataktan kurtaracak felaketine engel olacak onu değiştirecek hiçbir engel de yoktur. Bu fikre göre Tanrı olsa da olmasa da insanlık kendini yok etmeye mahkumdur. Ancak Tanrı, bu duruma son verebilir. Bu anlamda İnsan da diktatördür, insan bunu gizlemeye çalışır, çünkü güçsüzdür açık açık kötülük yapmaz ancak sevgiyi kendisi için bir kaldıraç olarak kullanabilir.
Burada asıl sorun temelde dini kendi kötü emelleri için kullanan ve kötü reklam yapan köktenci grupların, dinin temel prensipleri yok sayılarak inancın ilkelerinde belirleyici sayılmasıdır. Örnek verecek olursak eğer İncil’de “inancın uğruna kişiyi öldürebilirsin” gibi bir emir olsaydı bu kuralı uygulayan herkes dinin gereğini yerine getirdiği için “dindar sayılabilir. Bu konu da tartışmaya kapalıdır, çünkü dinin temel ilkesi ve pratiği bunu emretmektedir.
Ancak tüm ateistlerin de düştüğü temel sorun Tanrı İncil’de “sevgi” olduğunu savunurken, ortaya çıkan bir grubun veya kişinin bunun tam tersine yaptığı hareketin Tanrı’ya mâl edilmesidir. Bunun art niyetli bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Her inançta kötü kişiler olur, eğer inancı manifestosu pratikleri ile aynı ise kötü pratikler kötü inançtan iyi pratikler iyi inançtan kaynar.
İsa Mesih bu durum için şu cümleleri kullanmaktadır:
“Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde yırtıcı kurtlardır. Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi? Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir. İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez.
Ve aynı şekilde İncil’de şu cümleleri okuruz:
Övgü ve sövgü aynı ağızdan çıkar. Kardeşlerim, bu böyle olmamalı. Bir pınar aynı gözden tatlı ve acı su akıtır mı? Kardeşlerim, incir ağacı zeytin ya da asma incir verebilir mi? Bunun gibi, tuzlu su kaynağı tatlı su veremez. Aranızda bilge ve anlayışlı olan kim? Olumlu yaşayışıyla, bilgelikten doğan alçakgönüllülükle iyi eylemlerini göstersin.
Bu yüzden kendisini tanımadan hakkında görüş bildirdiğimiz Tanrı’nın kendisini “ben iyiyim” dedikten sonra “kötülük” ile yaftalamak sorunlu bir durumdur. Tanrı iyiyim diyorsa ve yaptıkları bize kötü görünüyorsa ya Tanrı yalancıdır (ki onun yalan söylemeye ihtiyacı yoktur) ya da yaptıklarını neden yaptığını bilmiyoruzdur.
Sabrı ile tanınan Eyüp peygamber şöyle söylüyor;
O zaman Eyüp RAB’bi şöyle yanıtladı: “Senin her şeyi yapabileceğini biliyorum, Hiçbir amacına engel olunmaz. ‘Tasarımı bilgisizce karartan bu adam kim? Diye sordun. Kuşkusuz anlamadığım şeyleri konuştum, Beni aşan, bilmediğim şaşılası işleri. “‘Dinle de konuşayım dedin, ‘Ben sorayım, sen anlat. Kulaktan duymaydı bildiklerim senin hakkında, Şimdiyse gözlerimle gördüm seni. Bu yüzden kendimi hor görüyor, Toz ve kül içinde tövbe ediyorum.”
Tanrı’yı tanımadan yaptıklarını insansı bir pencereden değerlendirmek ve onu kötülükle yaftalamak çok kolaydır.
Rochester Üniversitesi’nde biyoloji profesörü olan H. Allen Orr, Dawkins’in New York Review of Books için kitabının bir incelemesinde şöyle yazıyor [2007]:
“Ancak eğer basit din barbarsa (ve bu nedenle ciddi düşünmeye layık değilse) ve gelişmiş din mantığı parçalıyorsa (ve dolayısıyla aynı derecede ciddi düşünmeye de değmiyorsa), kaçınılmaz sonuç, her türlü dinin ciddi düşünmeye layık olmadığıdır.”
Yukarıdaki fikir sadece Dawkins’e ait değildir. Tanrı’yı tanımadan pratiklerini değerlendirerek, Tanrıyı kötülüyoruz, bu pratiklere göre Tanrı, barbarca hareket eden bir Tiran’dır fikrine sahibiz, aynı zamanda Tanrı’ya ait ve bilime aykırı her türlü fikri de kabul edilemez buluyoruz. Buna göre her durumda Tanrı kötü olmalı ne bilim Tanrı’nın iyiliğini destekliyor ne de inançlarını uyguladıklarını düşünen insanların pratikleri…
Dawkins’in Tanrı’yı tanımadığını veya tanımaya çalışmadığını düşünüyorum. Çünkü dışardan bakan birisi gayet kolay ve doğal olarak bu fikre kapılabilir. Maalesef bilimin Hristiyanlık ile çatıştığı algısı ile Tanrı’nın kötü olduğu algısı önyargılara neden oluyor. Tanrı’yı eleştirmeniz ancak onu değerlendirebilmeniz ile mümkün. Bunu da sadece duyularınız ile değil ancak Ruhsal varlığınız ile yapabilirsiniz. İncil’in tümünü okumadan ve mesajını anlamaya çalışmadan ne Tanrı’yı doğru değerlendirebilirsiniz ne de yaptıklarını neden yaptığını anlayabilirsiniz.
Kaldı ki, dünya üzerinde “Tanrı’ya inanıyorum” diyerek kötülük yapan insanlar yok mu? Bu durumda bu insanların nemalandığı fikrin nereden geldiğine bakmak gerekiyor. İnsanlar Tanrı’ya ait olmayan fikirler ile kendi amaçlarını birleştirerek arzu ettikleri şeye bir kılıf bulmaya çalışabilirler.
İnsanlar Tanrı’yı yanlış tanıtıyor, yanlış anlıyor, dinlemiyor, duymuyor, araştırmıyor, inanmıyor, yok sayıyor hem insana hem Tanrı’ya haksızlık ediyor.
Haksızlıkla gerçeğe engel olan insanların bütün tanrısızlığına ve haksızlığına karşı Tanrı’nın gazabı gökten açıkça gösterilmektedir. Çünkü Tanrı’ya ilişkin bilinen ne varsa, gözlerinin önündedir; Tanrı hepsini gözlerinin önüne sermiştir. Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri -sonsuz gücü ve Tanrılığı- dünya yaratılalı beri O’nun yaptıklarıyla anlaşılmakta, açıkça görülmektedir. Bu nedenle özürleri yoktur.
Bu ayete göre insanların tanrıyı tanımamaları anlamamaları değerlendirmemeleri için bir neden yoktur. Tanrı’nın var olduğunu bildikleri halde kötülük yapan bizleriz, Tanrı’yı aşağılayan bizleriz. Bu yüzden Tanrı onlardan kötülüklerinin hesabını sorabilir çünkü alemin sahibi kendisidir. Şu gerçeği göz ardı ediyoruz, biz Tanrı’ya aitiz onun ellerinin eseriyiz, dünyadaki kötülükleri yaptığımız haksızlıklara -Süpermen misali- müdahale etmiyor olması onun lütfunun bir ürünüdür çünkü kötülüğün ödülü ölümdür, bir çocuk babasından terbiye gördüğünde nasıl ki beni neden terbiye ediyorsun diyemezse biz de Tanrı’ya neden ben kötülük yapınca beni düzeltiyorsun diyemeyiz.
Peki dindarım diye geçinip Tanrı’yı tanımamak mümkün mü?
İncil’in Allah’ın karakteri ile ilgili tespiti kesindir. Allah hem ışık hem de sevgidir. Birisinin Allah’ın adını anarak kötülük yapması mümkün değil Allah’ın birisini kötülük yapması konusunda ayartması da söz konusu değil. Birisi nemalandığı kaynağı Allah’ın yaptığı kötülüğe referans olarak kullanıyorsa ya kaynakta ya inanılan Allah anlayışında bir yanlış vardır. Kaynak Allah’ı yanlış tanıtıyor olabilir. Bu da başka bir yanılgı yaratır. Hristiyanlığa göre Allah’ı İncil dışında başka bir kaynaktan tanıyamazsınız. Ayrıca ortaya çıkan kaynağa dayalı yanılgı sadece kaynak aracılığı ile değil davranışlar, sosyal hayat, kültür aracılığı ile yayılıyor. Daha da kötüsü, Allah’ı kötü tanıtan kaynağı okuyan insanlar artık okumayı bırakıp, söylencelerle kaynağın üzerine ekleyerek farklı ve insan ağzından çıkan kaynaklar üreterek Allah anlayışı üzerindeki yanlış anlamayı da derinleştiriyorlar. Bu yüzden Kurandaki Allah anlayışı ile İncil’deki Allah anlayışı arasında bir gezegen uzaklık vardır. Hatta birbirine terstir.
Eğer bir ateist Allah algısını Allah’ı yanlış tanımış, başka kaynaklardan okumamış birisi ile karşılaşırsa Allah hakkında bir yanılgı üzerinden fikir edinecek ki bugün yaşananlar da bu durumu açıklamakta. Kimse İncil’deki Allah’ı tanımak niyetinde değil herkes, bilinmeyen veya yanlış anlaşılıp yanlış anlatılan bir Tanrı’yı eleştirmekte.
İddiamı yineleyeyim, Tanrı yanılgısı; öğrenilmek ve bilinmek istemeyen veya yanlış kaynaklardan yanlış uygulamalar ile yanlış tanıtılan bir Tanrı’nın haksız eleştirisinden ortaya çıkmakta.
Elinize bir İncil alarak algınızdaki bu sıkıntılı durumu; sevecen, iyi, doğru, insanlığı kurtarmak için kendini feda etmekten çekinmeyen Tanrı’yı doğru anlayarak çözebilirsiniz.