Tevrat’ın başlangıcında bulunan Yaratılış kitabının ilk iki bölümü,Tanrı’nın dünyayı ve içindeki yaşamı 6 günde yaratılmasını anlatmaktadır. Bu anlatı yaşam, ölüm, ışık, karanlık, başlangıç, varoluş, yok oluş gibi kavramları açıklar.
Kainatın ve gezegenlerin nasıl yaratıldığına, güneşin ve ayın var oluşuna dair cümleleri görebiliriz. İnsanlığı ilgilendiren, erkek ve kadın olmak, insan doğası (iç varlık),evlilik, cinayet, doğum, buna benzer birçok kavram ile burada tanışırız.
İnsan dışındaki canlılığın çeşitliliği, insanın dünyadaki yeri, kendi dışındaki varlıklar ile olan ilişkisi ve özellikle bunların nedenlerini Yaratılış kitabından okuruz. Ayrıca Yaratılış kitabının diğer bölümlerini okudukça ırklar, sosyo-coğrafi farklılıklar, diller, kültürler, bu kavramların nasıl oluştuğuna dair çıkarımlar yapılabilir.
Yaratılış anlatısı, bilimsel verilerin ortaya çıkaramayacağı “Neden varız?” sorusunu cevaplamak için yazılmıştır. Yaratılış kitabı, yazıldığı dönemde herhangi bir bilimsel veri veya deney kullanmadığı halde dünyanın oluşumu, insanlığın varlığı ile ilgili kendinden emin bilgiler verir.
Yaratılış hikayesinden üst akıl, yaratıcı varlık olan Tanrı ile karşılaşırız ve “akıllı yaratılış” kavramını görürüz. Yaratılış anlatısında her şey yoktan var olmuştur, bu nedenle bu anlatının bilimsel olarak ölçülmesi zordur. Bugünün ders kitaplarında ve üniversite sınıflarında anlatılan evrim ve evrimsel sürecin doğası, Tanrı’nın doğasına aykırıdır.
Charles Darwin’in evrim teorisi, Tanrı’nın yaratma işinden çok yaratılıştan sonra canlılığın dinamik olarak nasıl değiştiğine yönelik bilgiler verir. Evrim, canlılığın nasıl başladığını açıklayamaz ancak nasıl şekil değiştirdiğini teoriler ile açıklamaya çalışır.
Bunlardan bir tanesi “Abiyogenez hipotezi”dir (teori kanıtlanmış deneyler dizisidir, hipotez teori olamamış kanıtlanamamış fikirlerdir) ve ünlü düşünür Aristo tarafından ortaya atılmıştır. Bu fikre göre canlılık, cansızlıktan ortaya çıkmıştır. Dünyayı yeteri kadar ısıtırsanız, dünya içinde uygun canlılığın ortaya çıktığını görürsünüz der Aristo.
Evrim Teorisi bu hipotezi kendi teorisine eklemeye çalışarak milyonlarca ve hatta milyarlarca yıl önce dünyaya düşmüş meteorların bu canlılığı sağlayabileceğini öne sürer. Ancak bu hipotezin kanıtlanabilmesini bir kenara bırakın, cansızlığın canlılık üretebileceği fikri bile saçma, absürt ve kanıtlanamazdır.
Charles Darwin’in açıkladığı ve günümüzde gözlenebilir süreçlerin Tanrı’yı ve yaratılış sürecini bu gözlemlerini kullanarak bulması gerektiğine inanıyoruz. Ancak Darwin’in Evrim Teorisi bu gözlemlerini, doğadaki devinimin varlığını kullanarak sayılamayacak çokluktaki çeşitliliğinin bu devinim sonucu tesadüfen ortaya çıktığını iddia eder.
Bu çeşitlilik tamamen tesadüfi ve güçlünün zayıfı egale ettiği bir sistemin içinden komplike bir sisteme evrilmiştir. Ortaya çıkan bilimsel sonuçlar Tanrı’yı veya akıllı yaratıcıyı dışarıda bırakarak “akıllı tesadüf” anlayışının daha kabul edilebilir olduğunu öne sürer.
Evrim Teorisi, Tanrı’yı otomatik olarak canlı oluşumunun dışına iter. Hristiyanlar bu açıklanan bilimsel sonuçların amaçsızlık ilkesine karşıdırlar. Çünkü Yaratılış anlatısında bütün varoluş bir amaçlar dizisine bağlıdır. Yaratılış hikayesi canlılığın evrilmesinden çok canlı varlıkların neden dünyada olduğunu aktarır. Evrim teorisi varlıkların varoluşlarının Tanrısal bir amaca hizmet ettiği Yaratılış ilkesini de hiçe sayar.
Darwin’in türlerin kökeni kitabı şu cümle ile son bulur:
Yaradan’ın başlangıçta bütün özünü birkaç ya da bir biçime üflediği yaşamı böyle anlayan ve bu gezegen çekimin değişmez yasasına göre dönüp dururken, böylesine basit bir başlangıçtan en güzel, en olağanüstü biçimlerin türemiş ve türemekte olduğunu kavrayan bu yaşam görüşünde gerçekten yücelik vardır.
Evrimin bilimsel amacının tüm gereklerini yerine getirdikten sonra Darwin bile yaratılışın varlığını ve akılcı tasarımını inkar edemez. Evrimin içinde Tanrı’nın bulunabilmesi mümkündür ancak Evrim Teorisinin gelişimi Darwin’in Tanrı’yı yaratılışa dahil eden son sözü ile bitmez.
Evrim teorisyenleri (Darwin’in son cümlesini de hiçe sayacak şekilde), Tanrı’nın varlığını bilimsel verilerle elde edilen ve evrimin içinde görünen yaratılışçı anlayıştan çıkarmaya çalışır. Hristiyanlar olarak evrimin bazı sorulara yeterli cevaplar vermediğini düşünüyoruz.
MAYMUNLAR NEDEN İNSAN OLMUYOR?
Maymunların insanlar ile olan ırksal bağlantısı Darwin tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Darwin’in insanların maymunlardan geldiğini söylediğini okumuyoruz. Buna rağmen ırklar arasındaki değişimin emareleri halen bilimsel bir muammadır.
Bir köpeğin kuşa evrilme süreci hiçbir zaman gözlenmemiştir. Bu yüzden makro evrimin (türler arasında ve milyonlarca yıl süren) işaretlerini bulamazken ve hala herhangi bir maymunun insan türüne dönüşmesini gözlemlememişken, evrim teorisinin makro evrim çıkarımından bahsetmek yanlış olur.
Ancak mikro evrimin varlığı, Tanrı’yı inkar eden, yaşamın karmaşık yapısını tesadüf ile açıklayan ve canlılıkta Tanrı’nın varlığını görmeyen evrim teorisine destek olamaz: Gözlenemiyorsa bilim değildir. Ancak artık teorilerin bulunmaktan çok ortaya çıkarıldığı bir dönemin evrim sürecine etki ettiğini düşünmekteyiz.
Evrim Teorisi sadece bilim adamlarının ilgisini çekmemiştir. Teori insan yaşamını etkileyen birçok sosyal ve siyasal yapılanmaya da fikren kaynak oluşturmuştur. Hitler’in, Darwinizm’in ana konularından olan “doğal seçilim” ve “sosyal seçilim” konularını birleştirerek Yahudi Soykırımına ideolojik bir zemin hazırladığı düşünülmektedir.
Yaratılış anlatısı, görünen kanıtlar açısından değişmeden yerinde durmaktadır. Evrim teorisi, kendisine yandaş düşünceleri, Tanrı’nın yokluğuna yormak için Tanrı’ya karşıt bir düşünce olarak geliştirilmeye devam etmektedir. Teori o kadar uç noktalara gitmiştir ki bazı bilim adamları, hayvanların ve bitkilerin akıllarını kullanarak, günümüze değişerek geldiklerini savunan bilimsel argümanlar ortaya atmıştır.
UZUN ZAMAN OLDU
Evrim teorisi, zamanı da kendi lehine kullanarak süreleri, devreleri uzatıp kısaltarak evrime zaman açısından yer açmaya çalışmaktadır.
Tanrı dünyayı 6 günde yaratmıştır ve bu hesapla insanlığın yaklaşık 6000 yaşında olduğunu düşünüyoruz. Bilim, canlılığın oluşumunun zamana kolayca sığmadığını bilir. Canlılığın karmaşık yapısı kısa sürede oluşamayacağı için zamanı uzatıp kısaltarak teorilerini zamana sığdırmaya çalışır. Bu anlayışla yılları, dönemleri uzatarak teoriye materyal oluşturmaya çalışmaktadır.
Bir canlı, milyarlarca yılda akıllı medeniyet kurabilecek bir düzeye gelemez. İhtimallerin, zamanın sınırlı yapısı içinde eridiği durumlarda evrim, sonsuz ihtimali olan yazı öncesi karanlık devirleri istediği gibi arttırıp azaltarak kendi lehine kullanmaktadır.
Son dönemde Evrim Teorisini özellikle Tanrı’nın varlığını yalanlamak üzere kullanan Carl Sagan gibi bilim adamları ortaya çıkmıştır. Bu tür bilim adamları, Darwin’in gözleme dayalı ve Tanrı’nın varlığını görmezden gelemeyen anlayışını bilerek Evrim Teorisine körü körüne bağlı kişileri toplamaktadır.
Bilim filozofu Karl R. Popper, ‘’Test edilebilir teoriler bilimseldir, ancak test edilmeyen teoriler değildir. “Darwinizm’in test edilebilir bir bilimsel teori değil , test edilebilir bilimsel teoriler için olası bir çerçeve olan metafizik bir araştırma programı olduğu sonucuna vardım.” der
NEREDE BU HAYVANLAR?
Altı nesildir Darwinci bilim adamları, türler arasındaki geçişi kanıtlayacak fosil kayıtlarını aramaktadır. Bilimin amacı teorilerin arasındaki boşlukları varsayımlardan çok bilimsel veriler ile doldurmaktır. Ancak bir türlü Evrim Teorisinin desteklemeye çalıştığı türler arasındaki geçişi gösteren fosil kayıtlarına rastlanmadı.
Evrim ağacı olarak nitelenen türler arasındaki geçişi gösteren şekil, dallarının çoğu dökülmüş bir ağaca benzer. Bilim o ağacın dallarının bağlantılarını bulamamıştır.
BİYOLOJİ NE DİYOR?
Biyoloji yaşam bilimidir. Biyoloji canlılığın karmaşıklığının evrim ile açıklanamayacağını gösterir. Buna “akıllı tasarımcılık” denilen biyoloji bazlı özel bir alanda bakabiliriz. Bu teoriye göre doğadaki biyolojik elemanlar Tanrı’nın akıllı tasarımını açıklamaktadır.
Tanrı’nın varlığına işaret eden başka bir araştırma alanı, Akıllı Tasarım (ID) teorisyeni William Dembski’nin çalışmasında bulunabilir. Dembski belirli bir karmaşıklığın içindeki (detaylardaki) düzeni görebileceğimizi savunur. Dembski’nin “belirli bir karmaşıklık”la ne demek istediğini anlamanın en iyi yolu, arkeologlar ve antropologlar tarafından kullanılan yöntemleri düşünmektir. Bir arkeolog kabaca dairesel bir şekilde bir taş yığını bulursa, taşların bilinçli bir kişi tarafından oraya döşendiğini düşünür.
Bununla birlikte, eğer bu taşlar, arkeoloğun bir tapınak ya da bir insan konutu olarak kabul ettiği karmaşık bir modelde dikkatlice düzenlenmiş şekilde ortaya çıkarsa veya düzenlenirse; taşların tesadüfen oraya gelmediği ve belirli bir amaç için oraya konulduğu ortaya çıkacaktır. Kazılan alanda sivri uçlu bir kaya bulunursa, muhtemelen o taşın tesadüfen oraya geldiği düşünülebilir. Bununla birlikte, sivri kaya bir antropolog tarafından açıkça tanınan bir alet (örneğin bir bıçak) olarak tanımlanırsa, o bölgede hem bir yerleşim yeri hem de gelişmiş bir medeniyetin olduğu fikri benimsenecektir.
Akıllı Tasarım (ID) teorisyeni William Dembski, bilim dallarının içerisindeki verilerin toplamının Tanrı’yı işaret edeceğini anlatmak için şu örneği kullanmaktadır: Diğer pozitif bilim alanlarının Tanrı’nın akıllı tasarımını destekleyecek bulgular bulduğuna emin olmakla beraber biyolojinin ortaya çıkardığı bulgularla Tanrı’nın akıllı tasarımının daha kolay anlaşılabileceği ve akıllı tasarımın içindeki bütünlüğün görülebileceği açıktır.
Biyoloji, Tanrı’nın yaratılış anlayışının karmaşık yapısını öne sürer. Örneğin;
- DNA (deoksiribonükleik asit), Çift kopyaları, vücudunuzdaki 100.000.000.000.000 (yüz trilyon) hücrenin neredeyse tamamında toplanmış kodlanmış bilgileri içerir. İnsan DNA’sında 46 segment vardır; Babadan 23, anneden 23 segment alırız. Her bir DNA, neye benzediğinizi, kişiliğinizi ve vücut hücrenizin yaşamınız boyunca nasıl çalışacağını belirleyen özel bilgiler içerir.
- Bir hücrenin tüm DNA’sı çözülmüş ve uzatılmış olsaydı, yaklaşık 2 metre uzunluğunda olurdu. İnce yapısı nedeniyle elektron mikroskobu altında dahi detaylı yapısı görülememiştir. Bir kişinin bir hücresindeki tüm kodlanmış bilgiler kitaplara basılsaydı, o zaman dört bin kitaplık bir kütüphaneyi doldururdu ve tüm vücut DNA’sı konumlandırılsaydı Ay’a kadar uzanırdı. Hâlâ yaşayan her bireyden bir DNA seti bir yığına yerleştirilirse, son yığın bir aspirinden daha hafif olacaktır.
- Farklı bilim adamları, genetik evrim hakkında şöyle farklı bilgiler verdiler; Carl Sagan, basit bir hesaplama kullanarak, bir hücrenin genetik bilgi değerinin dört bin kitaplık yazılı bilgiye nasıl yaklaştığını ve her kitabın cildinin 50 kübik inç olacağını gösterdi (Sagan, 1977). Her yetişkin bireyde 1014 hücre mevcuttur. Büyük Kanyon’dan yaklaşık 800 kübik mil toprak aşınmış. Buna göre, bir bireyin vücudundaki her hücre dört bin kitaba indirgenilseydi, Büyük Kanyon’u 98 kez doldururdu.
Ünlü İngiliz bilim adamı Fred Hoyle ve Chandra Wickramasinghe göre, biyokimyasal sistemler son derece kompozittir; öyle ki, basit organik moleküllerin bir yandan diğer yana gelişigüzel karıştırılmasıyla şekillenme olasılığı, kesinlikle sıfırdan azdır. Bu örnek canlılığı oluşturmanın evrim ile olanaklı olmadığını açıklamak için kullanılır.
Yani az sayıda doğru amino asit dizisi, bir protein tamamlanmadan çok önce bozulur, bu da binlerce proteinin canlı bir hücrede uygun yerlerinde olması gerektiğini göstermektedir. Sonunda, hepsinin birleşerek çalışan DNA’yı ortaya çıkarması ihtimali çok düşüktür (Vogel, 2001).
İNSAN ZEKİDİR
Evrim teorisi fiziksel evrimi incelerken insanın iç dünyasını, düşünce alemini, ruhsal gelişimini yok sayar. İnsan varlık olarak sadece somut bir varlık değildir. Zeki ve iç dünyası olan bir varlıktır. Zekanın yaratılışı evrimde yoktur. Evrime konu olan tasarımın insanın iç varlığına, bilişsel zekasına nasıl etki ettiği bilim için hala muammadır.
Tek hücreli canlıdan zeka olarak karmaşık yapıya sahip olan insana doğru oluşan çizgide insanın fiziksel evrimini görürüz ancak insan sadece fiziksel olarak evrilmemiştir. İnsanın iç dünyasının evrim sürecinde nasıl oluştuğu konusu evrim teorisi için hala bir soru işaretidir.
İnsan varlık olarak amaca bağlı yaşayan, amaçsız yaşayamayan bir varlıktır. İnsanın elinden yaşam amacını alırsanız ölüm dışında bekleyecek bir şeyi olmaz.
Evrim; ölüm, günah gibi kavramlara uzaktan bakar. İnsanın motivasyonları hayvansal dürtüler, doğada hayatta kalmaya çalışmak gibi motivasyonlar ile açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Uzaya çıkan, anne karnında bebeğe organ nakli yapan insanın bilişsel zekasını evrimin kısıtlı bulguları ile veya Tanrı’yı öteleyen bir anlayışla açıklayamayız.
Evrim teorisi Tanrı’nın yaratılış ile belirlediği her şeye karşı çıkar ancak amaçsızlık ile bunu açıklaması Yaratılış anlayışına terstir. Evrim Teorisi, argümanlarını zamanı kullanarak bir zemine oturtmaya çalışır ancak biyolojinin de bulgularının ışığında bu müthiş düzeni, yaratılışta bahşedilen canlılığın karmaşıklığını açıklayamaz. Bu yüzden Tanrı’nın, hayatı bir amaca bağladığı Yaratılışçı anlayışına inanıyoruz.