İsa Mesih’in Ölümden Dirildiğine İnanmak Anlamlı Mıdır?

İsa Mesih’in dirildiğine ilişkin inanç, Hristiyan inancı için temel bir dayanak noktasıdır. Korint Kilisesi’ne yazılan mektubun içerisinde tekrar edilerek şöyle söylenmektedir:

Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse, bildirimiz de imanınız da boştur. Bu durumda Tanrı’yla ilgili tanıklığımız da yalan demektir. Çünkü Tanrı’nın, Mesih’i dirilttiğine tanıklık ettik. Ama ölüler gerçekten dirilmezse, Tanrı Mesih’i de diriltmemiştir. Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse imanınız yararsızdır, siz de hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır. Eğer yalnız bu yaşam için Mesih’e umut bağlamışsak, herkesten çok acınacak durumdayız. Oysa Mesih, ölmüş olanların ilk örneği olarak ölümden dirilmiştir.[1] 

Bu inanç aslında Hristiyan inancını diğer tüm inançlardan ayıran bir niteliğe de sahiptir. Çünkü çürütülebilme imkanına sahiptir. Metafizik bir iddianın ötesinde somut bir dayanak noktasına işaret eder. Aslında Hristiyan inancının en temel dayanak noktaları metafizik ya da teolojik unsurlara sahip olmakla birlikte aynı zamanda somut ve çürütülebilme imkanına sahip tarihsel unsurlara sahiptir.

Bunlardan birisine örnek olarak “İsa Mesih’in dirilmesi” öğretisini belirttik; fakat dirilişin olabilmesi için Nasıralı İsa Mesih’in öncelikle tabii ki ölmüş olması gerekir. Bu noktada Hristiyan inancı bizlere teolojik bir açıklama sunarken aynı zamanda tarihsel bir açıklama olarak İsa’nın çarmıha gerildiğini bildirir. Yine bu çürütülebilme imkânına sahip bir başka noktadır. Eğer İsa’nın çarmıhta ölmediği tarihsel olarak gösterilebilirse o zaman Hristiyan inancına ilişkin en temel öğretilerden ikisi –çarmıh ve diriliş- çürütülmüş ya da doğru olmadığı gösterilmiş olacaktır.

Buna karşın gerek içsel gerekse dışsal kanıtlar bizlere İsa Mesih’in çarmıhta öldüğünü şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedirler. Hem Hristiyan temelli kaynaklar hem de harici –Romalı, Yahudi, Grek vb.- kaynaklar İsa’nın çarmıha gerildiğini göstermektedirler.[2]

Peki, İsa Mesih’in dirilişi için ne söyleyebiliriz? Bu konudaki başlangıç ya da hareket noktamız ne olabilir?

Bu konudaki en önemli hususu dile getirerek başlayalım: dünya görüşü meselesi! Bu aslında çoğumuzun farkında olmadığı ama buz dağının altında kalan önemli bir yönü hatırlatmaktadır. Birçoğumuz ikincil nedenlere odaklanırız. Çünkü görülebilen kısımda, yüzeyde kalan kısım odur. Belki ilk anda mantıksal nedenlere dayanıyor gibi gözükse de, dirilişi reddetmenin kökeninde başka nedenler yatıyor olabilir.

Hemen bir örnek vermek gerekirse, Matta 22. bölümde İsa’nın Sadukiler ile olan diyaloğunu okuduğumuzda Sadukiler tarafından çok itinalı bir şekilde hazırlanan bir ‘Reductio Ad Absurdum’[3] argümanını görmekteyiz. İlk bakışta verilen (kadının diğer hayatta kimin eşi olacağına ilişkin) örnek üzerinden çok rasyonel bir iddia gibi gözükmesine karşın ortaya konan argüman İsa tarafından iki şekilde hedef alınıp çürütülmektedir.

İlk olarak Sadukiler’in doğru olmayan bir varsayımla (diğer hayatta ya da cennette evlilik kurumunun olması) bir argüman geliştirdikleri ve dolayısıyla bu hatalı varsayımın ifşa edilmesi ile argümanın hatalı olduğu gösterilmektedir. Devamında ise Musa’nın yazılarına atıfta bulunarak Pentatük’te[4] yani Sadukilerin de kabul ettiği metinlerde diriliş öğretisinin halihazırda kabul edildiği görülmektedir. Konumuz bağlamında buradaki can alıcı kısım ise aslında Sadukilerin İsa ile konuşmaya başlamadan önce halihazırda sahip oldukları dünya görüşü ile ilgilidir. Sinoptik Müjdeler bize bunu diyaloğu aktarmaya “ölümden sonra diriliş olmadığını söyleyen Sadukiler” diye başlayarak göstermektedir.[5] Her ne kadar ilk bakışta Sadukiler tarafından dirilişin reddedilmesi entelektüel bir mesele olarak görülse de tümüyle ön kabuller ile dolayısıyla da dünya görüşü ile yakından ilişkilidir.

Bu konuda bir başka örneği yine Kutsal Yazılarda Pavlus’un Atina’da yaptığı konuşmada da görmek mümkündür. Elçi Pavlus’un konuşması İsa Mesih’in dirilişi ile neticelendiğinde –ki dediğimiz gibi içerisinde dirilişi içermeyen bir müjde düşünülemezdir-  bazı Atinalıların Pavlus ile alay ettikleri görülmektedir. Peki, neden? Acaba bunun nedeni Pavlus’un ortaya koyduğu argümanın yetersiz ve gülünç olmasından mı kaynaklanmasıdır? Bu soruya benim vereceğim yanıt ‘hayır’ olacaktır. Bunu anlamak için biraz dönemin felsefi görüşlerini ya da günümüz tabiri ile dünya görüşlerini bilmek gereklidir. O dönemin ileri gelen felsefi görüşlerine göre madde kusurlu ve kötüdür. Bu düşünceye göre “beden, ruhun zindanıdır”. Dolayısıyla böyle bir dünya görüşü nedeniyle diriliş fikri bazılarına saçma gelmiştir. Çünkü iyi olan ruhun nasıl olur da dirilişte yeniden kötü olan beden bütünleşmesi gerektiği fikri çelişkili gibi gözükmektedir. Fakat diriliş fikri gerçekten saçma mıdır?

Doğru bir akıl yürütmede görülmesi gereken şeylerden birisi de önermelerin doğruluğu ve sıhhatidir. Her ne kadar ilk bakışta mantıksal açıdan tutarlı gibi gözükse de neden bizler maddenin kötü olduğuna ilişkin görüşü kabul edelim ki? Görüleceği üzere buradaki temel mesele dirilişin olup olmadığı değil, diriliş fikrinin belirli bir dünya görüşünde nereye ve nasıl konumlandırıldığıdır. Burada dirilişin saçma olarak düşünülmesinin nedeni gerçeklikle olan ilişkisinden ziyade, maddenin mahiyetine ilişkin olarak kabul edilen dünya görüşü ile birlikte tutarsız sonuçlara neden olmasıdır. Kısacası dirilişin bazıları tarafından kabul edilmemesinin nedeni bizzat o kişilerin sahip olduğu felsefi ya da dünya görüşüdür. Sadukiler gibi onlar da belirli bir ön kabul kümesi ile olaya yaklaşmakta ve gerçekliği o gözlüklerden görmeye çalışmaktadır.

Gerek genel olarak son gündeki diriliş olsun gerekse İsa’nın dirilişi olsun, meselenin özü dirilişe ya da daha genel tabiri ile mucizelere olan yaklaşımımızı belirleyen dünya görüşümüzün kendisidir. Bir konuda ortaya birçok delil koyabiliriz. Fakat eğer dünya görüşümüz doğru ve sağlıklı değilse ortaya koyduğumuz delillerin niteliği ya da niceliği pek bir fark yaratmayacaktır.

Bu konuyu günümüze taşıyıp düşündüğümüzde ise şunu görmek mümkündür. İnsanların mucizelerin ya da daha spesifik olursak dirilişin olamayacağını düşünmelerinin arkasında yatan temel neden dünya görüşü meselesidir. Natüralist ya da diğer bir ifadeyle doğalcı bir dünya görüşünü benimseyenler için böyle bir olayın olması imkânsızdır. Çünkü böyle bir iddia, her şeyin doğal bir açıklaması olması gerektiğini ve doğaüstü bir açıklamanın olmayacağını ifade eden dünya görüşü ile ters düşecektir.

Dünya görüşleri bir anlamda dış dünyadaki gerçekliği daha net bir şekilde görebilmek için kullandığımız gözlüklere benzetilebilir. Eğer kullandığımız gözlükler gerçekliği doğru bir şekilde göstermiyor ya da en azından olduğu gibi yansıtmıyor ise o zaman sorun dış dünyadaki gerçeklikte değil kullandığımız gözlüklerdedir. Dışarıdan gelen ışığı sadece kırmızı renkte gösterecek bir frekans aralığına dönüştüren bir gözlük kullanıp her şeyin kırmızı renkli olduğunu söylemek bu tür bir duruma örnek olacaktır.

Aydınlanma dönemi ile başlayan süreçte belirgin bir şekilde ortaya çıkan liberal teolojinin kökenlerini de yine benzer bir dünya görüşü meselesi ile açıklamak mümkündür. Rudolf Bultmann gibi birçok liberal teoloğun dirilişe şüphe ile yaklaşmasının nedeni de yine kökende budur. Dirilişe inanabilirsiniz ama onun tarihsel olduğunu iddia edemeyeceğiniz söylenir. Çünkü bu basitçe olamayacak bir olaydır. Stephen T. Davis dikkate değer bir tespitte bulunarak konuyla ilgili şunları dile getirir:

Eğer Tanrı’nın varlığı ve mucizelerin mümkün olduğu öncelikle kabul edilmezse, yani natüralizm terk edilmezse, yeniden dirilmeye ilişkin delilin ya da argümanların bir ihtidaya (iman adımına) yol açması zordur. Delilleri adil bir şekilde mütalaa eden rasyonel herhangi bir insanın ihtida edeceği fikrine sahip olan ilahiyat profesörleri yanlış düşünmüştür. Bir natüralist diyebilir ki “Evet, İsa’nın yeniden dirilmesine ilişkin delil güçlü ve ben olup bitene daha iyi bir açıklama getiremiyorum, ancak yeniden dirilme diye bir şeyin gerçekleşmiş olması mümkün değildir.” Natüralizmi çürütmediğimiz sürece bu yaklaşım bana da rasyonel geliyor.[6]

Sonuç olarak belirtmek gerekirse Nasıralı İsa’nın dirilişinin gerçekleşip gerçekleşmediğini tartışmanın ilk adımı dünya görüşlerinin tutarlılığının doğru bir şekilde masaya yatırılmasıdır. Bu olmaksızın ortaya konan argümanlar havanda su dövmenin ötesine geçmeyecektir. Tabii ki mucizelere ilişkin varsayımın değişmesi hemen ardından şüphe edilemez bir şekilde İsa’nın dirildiğini göstermeyecektir. Fakat artık sahip olduğumuz delillerin doğru bir şekilde ortaya konulup tartışılabileceği bir zeminin var olduğunu gösterecektir.


[1] 1. Korintliler 15:13-20.

[2] Daha fazla bilgi içKategoriler: Joshn McDowell, Hüküm Gerektiren Kanıtlar, Zirve Yayıncılık. Gary Habermas, The Historical Jesus, College Press Publishing Company.

[3] Latince saçma olana indirgeme anlamına gelir ve bir iddiayı doğru kabul ederek saçma bir sonuca varıp iddianın yanlış olduğu sonucuna ulaşıldığı bir mantık yöntemidir. (Vikipedi)

[4] Eski Antlaşma’nın ilk beş kitabı: Yaratılış, Mısır’dan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım ve Yasa’nın Tekrarı.

[5] Matta 22:23; Markos 12:18; Luka 20:27.

[6] Stephen T. Davis, Faith and Philosophy: Journal of the Society of Christian Philosophers, c. 1, s. 2, 1984. Alındığı yer: Michael Peterson ve diğ., Din Felsefesi Seçeme Metinler, Küre Yayınları, s. 580.

Yazı https://fidecultura.org/2022/03/14/isa-mesihin-olumden-dirildigine-inanmak-anlamli-midir/ sitesinden alıntıdır.

Son Eklenenler

Yeşua Özçelik adlı yazardan...

Yazı, yazar vs. arayabilirsin!