TÜM DİNLER AYNI MI?

“Amaaan! ne fark eder aynı Tanrı’ya inanmıyor muyuz,” söylemini çevrenizdeki insanlardan duymuş veya düşünmüş olabilirsiniz. Belki de “Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık semavi dinler olarak hak dinlerdir” diyerek, yaratıcıya götüren dinlerin bunlar olduğu söylemiyle karşılaşmış olabilirsiniz. Ama gerçekten tüm dinler yaratıcıya götürür mü? 

Kişinin yaşamı boyunca verebileceği en önemli karar: inancıdır. İnanç, kişinin yaratıcı ile olan ilişkisini belirleyen ve sonsuzluğunu etkileyen bir karardır. Karar demişken inanç bir karardır. Birçok kişi, doğduğu ailenin inancıyla yaşama başlar ama bireylerin kişisel olarak yaratıcı ile ilişkilerini değiştirmeye ve ahiretlerinin akıbetini seçmeye hakları vardır. Bu hayatta alınabilecek diğer her bir karar geçicidir ve aldığımız kararların sonuçları bir gün ölüm veya başka bir sebepten son bulacaktır. Fakat kişinin inancı bedensel ölümünden sonra da etkisi devam edecek bir karardır. 

Sayısının bir önemi olmamasıyla birlikte dünyada 4200’e yakın din bulunmaktadır ve bu dinlerin her biri yaratıcı veya yaratıcılar içeren teolojilerle açıklanmaktadır. Bu 4200 dinin her biri en az bir noktada olmak üzere birbirinden farklıdır. Aksi halde her bir noktada hemfikir olan iki din aynı olarak kabul edilmelidir böylece farklı din olmaktan çıkarlar. Mantıken ve teolojik olarak en az bir noktada çelişen iki din aynı anda gerçek olamaz. Öyleyse teolojik anlamda 4200 civarı dinin 4200’ü de en az bir noktada birbirinden farklı ise ya hepsi yanlıştır ya da yalnızca bir tanesi doğru olmalıdır. Tüm dinlerin yaratıcıya götürdüğü söylemi yukarıdaki mantıksal çıkarımı ve teolojik farklılıkları hiçe saymak anlamına gelir. 

Bu kavram veya bakış açısı, değişim gerektiren bir bilgi içerir. “Dinler” kavramı insan gözünde var olan bir kavramdır. Biz insanlar olarak dinlerin birer seçenek olduğunu düşünmemiz çok doğaldır. Fakat Tanrı’nın gözünde Tanrı ile tek sağlıklı bir ilişki yolu mümkündür, insana özgü “dinler” kavramının içerisinden sadece bir tanesi, kişinin Tanrı ile sağlıklı bir ilişkiye dahil olmasını sağlar. Birçok insanın dinlerin insan yapımı olduğu kanısına varmasına şaşmamak gerekir fakat bu Tanrı’yla sağlıklı bir ilişkinin olamayacağı anlamına gelmez. Tek bir sağlıklı ilişkinin olduğu gerçeğiyle beraber diğer tüm “din” ve yolların Tanrı ile sağlıksız bir ilişkiye ve mahva götüreceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. 

İnsanın Tanrı’yla neden sağlıklı bir ilişkiye ihtiyacı vardır? Öncelikle bilmeliyiz ki insanın günah işleyerek Tanrı’yla olan ilişkisi bozulmuş durumdadır. Romalılar kitabında Pavlus 3:23’te “Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı” der. İnsanlığın Tanrı ile ilişkisinin bozuluşu Âdem ve Havva’ya dayanmaktadır ve onların işlediği günah tüm insanlığın Tanrı’yla ilişkisini etkilemiştir. Tanrı, Âdem ve Havva’nın işlediği günahın bir sonucu olduğunu onlara söyledi. Yaratılış kitabında 2:17’de “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün,” dedi. Bu ölüm fiziksel değil fakat ruhsal bir ölümdü çünkü günahın temelinde Tanrı’yı reddetmek ve ondan ayrılmak vardı. Günah işlemek sadece kuralları bozmak değil ama kendini Tanrı yerine koymak demektir. Âdem ve Havva’nın yemiş olduğu meyvenin de anlamı budur; iyi ve kötüyü bilme ağacından yemek, iyi ve kötüyü bilmeye tek yetkisi olan Tanrı’yı hiçe saymak ve kendini Tanrı olarak görmektir. Bizlere yalan söylemenin kötü olduğunu söyleyen Tanrı’ya rağmen yalan söylemek kendi iyi-kötü standardını koymak yani Tanrı’yı hiçe sayıp Tanrı gibi olmak istemektir ki bu şeytanın ayartısının bir parçasıydı (Bknz. Yaratılış 3:4-5)

Böylece insanlık ruhsal anlamda, Tanrı’dan, yani yaşam kaynağından kopmuş oldu. Romalılar kitabı 6:23 ayet bize günahın ücretinin ölüm olduğunu söylüyor. İnsanın bu bedel ödemeden kendi çabasıyla tekrar Tanrı’yla olan ilişkisinin yenilenmesi mümkün değildir. Birçok kişi sadece tövbe ederek Tanrı’ya dönmenin yeterli olacağını düşünmesi günahın bedelini anlamsızlaştırır. Pişmanlık ve günahtan dönmek geçmişte işlenen günahın bedelini ve bedelle gelen hükmü ortadan kaldırmaz. Pişmanlık ve günahtan uzak durmak zaten insanın yapması gereken davranıştır. Bu eylem günahın bedelini ortadan kaldırmaz. Birçok kişi yaptığı iyiliklerle işlediği günahları telafi edebileceğini düşünürken Tanrı’nın yargı kürsüsüne iyiliklerimizden dolayı değil günahlarımızdan dolayı çıktığımızı unutuyorlardır. Açıkça söylemek gerekirse insan olması ve yapılması gerekeni yaparak işlediği günahları telafi edemez. Telafi edemediği gibi Tanrı’yla olan sağlıklı ilişkiye giden yola sahip değildir ve sahip olamaz. 

Dinlerin temelinde iyi insan olmaya yönlendirmek varken asıl unutulan nokta ise Tanrı’yla çoktan bozulmuş olan ilişkinin nasıl yenileneceğiyle ilgili gerçek bir cevaba sahip olmamalarıdır. Tanrı merhametli olduğu kadar adildir de ve adil Tanrı günah işlemiş kişiye yaptığı iyiliklerden dolayı veya sadece tövbe etmesinden dolayı merhamet gösteremez çünkü bu Tanrı’nın kendi adaletini hiçe sayması demektir. Günahların bedeli ödenmemiş ve bir anlamda tövbe ve iyilik Tanrı’ya rüşvet olarak sunulmuş olur. İnsanın bu tövbeyi ve iyilikleri Tanrı’ya sunabilmesi düşüklüğünden, yani günahkarlığından, dolayı mümkün dahi değildir çünkü günahkâr insan Tanrı’nın huzuruna çıkıp kendini savunmaya layık değildir.

Peki Tanrı’yla gerçek ilişki ve sonsuz yaşam veren yol nedir? Yuhanna 14:6’da İsa Mesih şöyle dedi, “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im, Ben’im aracılığım olmadan kimse Baba’ya gelemez.” İnsanın Tanrı’yla olan ilişkisinin yenilenebilmesinin çözümü insanda değil ama Tanrı’nın kendisindeydi. Tanrı sevdiği ve günahla kendisinden kopan insanların düşüklüğünden dolayı kendilerini kurtarmaya durumu olmayacaklarını biliyordu. Bu yüzden Tanrı tek çözüm yöntemini uyguladı ve günahın bedeli olan ölümü üstüne almak üzere kendisi insan bedeninde dünyaya geldi. Tanrı tüm yaratılışın günahını kendi bedenine alarak bizleri Tanrı’dan ayıran engeli kaldırdı. Bizleri Tanrı’dan koparan günahları kendi üstüne aldı ve üç gün mezarda kaldı. İsa Mesih’in ölümü günahların bedelinin ödenmesiydi ve O dirildiğinde ölümü yendi. Ölüm günahın bedeliyken artık bedel ödenmiş ve günah ortadan kalkmış oldu. Günahları üstüne alıp hak ettiğimiz ölümü çeken Tanrımız İsa Mesih’in dirilişiyle bizlere de diriliş ile sonsuz yaşam vaat ettiğine sarsılmaz bir umudumuz vardır (2 Korintliler 4:14, 1 Selanikliler 4:14, Romalılar 8:11). İsa Mesih’in çarmıhtaki ölümü, bizlerin günahının bedelinin ödemesi olmadan, dinlerin, tövbelerin ve iyiliklerin kurtuluş üzerinde bir yetkisi yoktur. Romalılar kitabında 10:9-10 

 İsa’nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı’nın O’nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. 10 Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur.

Kurtuluş için gerekli olan eylemi İsa Mesih çarmıhta gerçekleştirmiştir. Tövbe eden ve İsa Mesih’in Tanrı ve Kurtarıcı olduğuna iman edenlere Tanrı’yla sağlıklı ilişki lütuf yoluyla Tanrı tarafından sağlanmış olur. İsa Mesih’e iman eden kişi O’nun ardından giderek, Tanrı’nın iyi işleri için yaşayacaktır. Yuhanna kitabında 1:12 ayette “Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi” der. Mesih’in ölümü sadece bizleri kurtaran ve Tanrı’yla olan ilişkimizi yenileyen değil aynı zamanda Tanrı’nın, çocuklarını kayboldukları durumdan geri getirişidir.

Başka bir bakış açısıyla tüm dinlerin Tanrı’ya götürdüğünü söyleyebiliriz ama asıl soru karşısına çıktığımız Tanrı yargıcımız mı yoksa Babamız mı olacak? Eğer yargıcımız olarak önüne gelirsek yaptığımız işler kurtuluşumuz için yetersiz kalacaktır ve mahvolacağız ama eğer Babamız olarak huzuruna çıkarsak bizleri İsa Mesih’in akıttığı kurban kanıyla kabul edecek ve aklayacaktır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Popüler Yazılar