HRİSTİYANLIĞIN ÖZÜ

Hristiyanlık, kilise, İncil gibi birçok ifade, ülkemiz insanlarında çok farklı izlenimler uyandırmakta ve maalesef yanlış anlaşılmalara yol açmaktadır. Birçok kişi Hristiyanlığın ne olduğunu merak etse de çevreden duyduklarından ötürü ve sosyal medyadaki bilgi kirliliği sebebiyle gerçeğe ulaşmak konusunda zorlanmaktadır. Elbette bu etkenlerin içerisinde küçüklükten beri anlatılan yalan yanlış bilgilerin de katkısı büyüktür. Konu uzun olsa da bu yazı aracılığıyla sizlere kısa bir şekilde ana noktalarıyla Hristiyanlığın mesajını açıklamaya çalışacağım.

 

Yaratılış ve Düşüş

Öncelikle Hristiyanlar olarak bizler Tevrat, Zebur ve İncil’den oluşan Kutsal Kitap’a inanıyoruz ve bu kitapların değişmez Tanrı sözü olduğunu beyan ediyoruz. Bu nedenle Hristiyanlığın mesajı ilk insanın yaratılışına, aynı zamanda da Tevrat’ın ilk bölümü olan Yaratılış bölümüne uzanır. Yaratılış birinci bölüm dünyanın nasıl yaratıldığını, ikinci bölüm ise insanın nasıl yaratıldığını bizlere anlatır. Özellikle ikinci bölümde bu yaratma eyleminin detayları yer alır. Tanrı, Aden bahçesi denilen bir bahçeyi, diğer bir tabirle cennet bahçesini insanın yaşaması için yaratmıştır. Fakat o bölümde dikkat çeken bir başka detay da insanın yaratıldığı Aden bahçesinde, adı yaşam ağacı ve iyiyle kötüyü bilme ağacı olan iki ağacın bulunmasıdır. Yaratılış 2:9 ayeti şöyle diyor: ‘‘Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.’’

 

Bu ağaçlar bir anlamda insana, yaşam ile ölümü, kutsamayla laneti getiren aracılardır desek yeridir. Tanrı hepsinin anlamını ve sonucunda ne olacağını açıklamış ve tüm bunları insana teslim ederek Yaratılış 2:16-17, ‘‘Ona, ‹‹Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin›› diye buyurdu, ‹‹Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.››’’ demiştir. Tanrı sadece bu ağaçları değil, yarattığı tüm dünyayı ve içindeki her şeyi insana teslim etmiş ve egemen kılmıştır. Fakat maalesef insan bu teslimiyeti ve egemenliği yanlış şekilde kullanmış ve Tanrı’nın ‘‘yemeyin, yediğiniz gün ölürsünüz’’ dediği ağaçtan yiyerek yaratıcısına isyan etmiştir.

 

Kimileri bir meyvenin yenmesinin neden bu kadar önemli olduğunu ve Tanrı’yla insan arasına neden bu derin ayrılığı getirdiğini merak edebilir. Burada problem sadece bu ağacın meyvesinden yemeleri değildir. Bu yaptıkları şeyler içerisinde öncelikle Tanrı’ya itaatsizlikleri büyük bir sorundur. Sonrasında ise daha büyük bir problem olan ve şeytanın onları ayartmış olduğu düşünceyle yemeleridir. Bu düşünceyi Yaratılış 3:4-5 ayetlerinde şöyle okuyoruz: ‘‘Yılan, ‹‹Kesinlikle ölmezsiniz›› dedi, ‹‹Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.››’’

 

 

Dolayısıyla insanın en büyük günahı bir meyve yemekten ziyade Tanrı’ya itaatsizlik ve Tanrı gibi olabilme arzusuyla hareket etmek olmuştur ve günümüzde de aynı günah birçok insan aracılığıyla devam etmektedir. Bu büyük ve üzücü itaatsizlik sonucu Tanrı’yla insan arasına çok derin ve büyük bir ayrılık girmiş, insan cezalandırılmış ve Tanrı’nın huzurundan atılmıştır. Bunun sonucu olarak sonsuzlara dek yaşamak için yaratılan insanoğlunun hayatına ölüm denen son girmiştir ve günah aracılığıyla ölüm tüm dünyaya yayılmıştır. Fakat sadece insan değil, bu olayda payı olan şeytan da onlarla beraber cezalandırılmıştır. Aynı zamanda Tanrı, insanı huzurundan atarken ve yılan kılığındaki şeytana altına girmiş olduğu laneti açıklarken tüm dünyayı ilgilendiren büyük bir haberi de tam o anda ilan etmiştir; ‘‘Kadının soyu şeytanın başını ezecek’’ (Yaratılış 3:15).

 

Ademoğulları ve Kurtuluş Yolu

Fakat bu haberin ilan edilmesiyle gerçekleşmesi aynı zamanda olmadı. İnsanoğlu, Tanrı’dan ayrı olmanın ne demek olduğunu yaşayıp öğrendi ve öğrenmeye devam ediyor. Tanrısız bir dünyanın, çıkmazda ve nasıl bir lanet altında olduğu gerçeği, Âdem ile Havva’nın hemen sonraki neslinde çok acı bir şekilde görülüyor. Tanrı’nın bereketlerinden uzakta yaşayan insanoğlundan doğan ilk çocuk Kayin’in, kendi canından olan kardeşi Habil’i öldürmesiyle bu karanlığın hiçte küçümsenebilecek bir karanlık olmadığı, insanın kendi başına git gide batacağı günah silsilesinin başlangıcı olduğu görülüyor.

 

Evet bu korkunç bir başlangıçtı fakat ilerleyen zamanlarda durmak yerine daha korkunç bir şekil almaya devam etti. İnsanların günahı öyle bir boyut aldı ki, Tanrı yeryüzünde soluk alan canlıları yok etmek üzere harekete geçti ve büyük gazabını, gözünde lütuf bulan Nuh ve ailesi dışında herkesin üzerine yağdırdı. Bu olay sonrası Tanrı’yla insanlar arasında başlayan bir antlaşma dönemi ortaya çıktı. Tufan sonrasında Tanrı yeryüzünde yaşayan canlıları bir daha bu şekilde cezalandırmayacağını söyledi ve gökkuşağını bu antlaşmayı hatırlatacak bir işaret olarak Nuh’a gösterdi. Artık insanoğlu her gökkuşağı çıktığında, yoldan çıktığı ve sonucunda büyük bir gazap gördüğü ama lütuf bulan Nuh aracılığıyla yeniden temiz bir sayfa açıldığı gerçeğini hatırlayacaktı.

 

Bu olaylardan sonra Tanrı’yla insan arasında bilinen ve sonucunda Kurtarıcı Rab İsa Mesih’in de seçilen o ulustan doğumuna uzanan en büyük antlaşma, Tanrı’nın İbrahim, İshak ve Yakup’la yaptığı antlaşmadır. Yaratılış 12.bölümde Tanrı, İbrahim’e ‘‘‹‹Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak.››’’ dedi. İlerleyen bölümlerde antlaşmanın detayları açıklandı ve henüz doğmamış bir halkın, yani İsrail ulusunun Mısır’da köle olarak yaşayacağı andan, tüm uluslara bereket olacağı ana dek neler yaşayacaklarının vaadi verildi. Fakat bu antlaşmanın zirve noktası Yaratılış 22. bölümde geçen ve birçoğumuzun bildiği İbrahim’in denenmesi olayında gerçekleşir. Bu olayda, İbrahim’in biricik oğlu İshak’ı sunması istenir ve İbrahim’in itaat edip bunu gerçekleştirmek üzere yola çıkması ve Tanrı’nın ona bir koç sağlaması olayı görülür. Burada elbette birçoklarının aklında gerçekten böyle bir isteğin veya olayın gerçekleşme ihtimali sorgulanır. Oysa Tanrı’nın bu olay aracılığıyla vermek istediği mesaj çok farklıdır ve yine tüm dünyayı kurtarabilecek güce sahip olan Kurtarıcı Rab İsa Mesih’e işaret eder. İnsanların günahlarının bağışlanması için verilen kurbanlar ve sonu gelmez tekrarların yerine, Tanrı’nın biricik oğlu Mesih, ilk ve son kez sunulan bir kurban olarak insanlar için kendisini feda etmek üzere gelecektir.

 

Tanrım, Tanrım, Beni Neden Terk Ettin?

İsa Mesih gelmeden yaklaşık bin yıl önce yazılan bir Mezmurda Kral Davut’un yakarışı aktarılmaktadır. Fakat bu yakarış içerisinde kullanılan öyle ifadeler var ki, Mesih’le ilgili inanılmaz ayrıntılar ve peygamberlikler içermektedir. İlginç olan, beklenen kurtarıcının işkence görüp eziyet çekeceği noktasıdır. Bu sözlerden yaklaşık bin yıl sonra gelen kurtarıcı ve kral, başına gelecek olan bu işkenceden ötürü kimileri iman edip O’nun yüceliğini ilan edecek, kimileriyse bu sözlerin anlamını kavrayamayacaktı.

 

İsa Mesih’in çarmıhta geçirdiği süre boyunca söylemiş olduğu yedi söz vardır. Bu yedi sözden biri başlıkta da görüldüğü üzere ‘‘Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?’’ sözüdür. 22.Mezmur’un başlangıcı olan bu ayetin devamında insanların O’nu hor gördüğü, Tanrı’dan geliyorsa eğer kendisini kurtarması konusunda alay edecekleri, acı çektirecekleri ve ellerini, ayaklarını deleceklerini yazıyor. Oysa Mezmur burada bitmemektedir ve devamında büyük bir zafer ilan edilmektedir. 27.ayette bu sıkıntı sonrası zaferi şöyle anlatır; ‘‘Yeryüzünün dört bucağı anımsayıp RAB’be dönecek, Ulusların bütün soyları O’nun önünde yere kapanacak.’’

 

Yukarıda görülen bu ayetler, İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra ağzından dökülen sözlerle vücut buldu ve dirilişiyle de insanlara getirdiği kurtarış ve zafer sonrası yeryüzünün dört bucağından inananlarla gerçekleşti. Sadece bunlar değil, Yeşaya 53, Mika 5:2 vb. birçok Kutsal Kitap metni, O’nun gelişini, neler gerçekleştireceğini ve zaferini duyurdu. Mesih, bu dünyada yaşadığı süre boyunca insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini ve Tanrı’ya ulaşan yolu işaret etti. Nihai kurtuluş yolu tektir ve şu sözlerde açıklanmıştır; ‘‘İsa, ‹‹Yol, gerçek ve yaşam Ben’im›› dedi. ‹‹Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.’’ (Yuhanna 14:6)

 

Tek Kurtuluş Yolu Mesih

Yukarıda anlatılan tüm bu gerçekler ve insanın günahla mücadelesi 2021 yılında bugün bizlerin içerisinde bulunduğu günlerde de geçerliliğini sürdürmektedir ve hatta geçmişten çok daha fazla büyük bir günah yığını ve düşüncesi içerisinde korkunç bir haldedir. Bu nedenle bu mesajın başlangıcı ve gelişmesi kadar sonucu da bizler için önemlidir ve hayatımızı etkileyecektir. İsa Mesih’in ne için geldiği gerçeğine iman bu laneti ortadan kaldırabilecek yegâne güç ve kurtuluş yoludur.

 

İsa görevine başlarken kendisinden yaklaşık 700 yıl önce yazılmış olan Yeşaya 61.bölümden alıntı yaparak görevini şöyle açıklamıştır; ‘‘‹‹Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.›› Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O’na bakıyordu. İsa, ‹‹Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir›› diye konuşmaya başladı.’’ (Luka 4:18-21)

 

Bu misyon bugün de devam etmekte, İsa Mesih’in sözleri aracılığıyla insanlara ulaşmakta ve Tanrı’nın gözünde lütuf bulan kişileri kurtarmaktadır. İncil’e göre ‘‘Tanrı insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu, iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. İnsanlar İsa Mesih’te olan kurtuluşla, Tanrı’nın lütfuyla, karşılıksız olarak aklanırlar.’’ (Romalılar 3:22-24)

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir