Seçimler Üzerine

Geçirdiğimiz bu seçim süreci tekrar gösterdi ki ülke olarak ayrışmamız çok kolay. Seçimlerimiz bizi farklı kılıyor, irademiz ile yaptığımız seçimler toplum içerisindeki yerimizi, statümüzü belirlediği gibi aynı zamanda toplumda seçimleri nedeni ile grup olmuş kişilerden de ayırıyor.

Seçimler, kazançlarımızı kayıplarımızı belirliyor, kim olduğumuzu kim olmadığımızı belirliyor, seçimler başkalarına olan uzaklığımızı veya yakınlığımızı belirliyor. Seçim demokratik bir eylemdir ancak doğal haliyle demokrasinin getirmiş olduğu “başkasının fikrine saygılı ol” ilkesini yerine getirmekte zorlanmamıza engel olmaz. Yani biz insanız ve insan olarak zayıflıklarımız, toplumumuzu güçlendirmek, toplumumuz medenileştirmek için kullandığımız önemli erdemlerde işe yaramayabiliyor.

Hayatımda birkaç kere seçim sandıklarının yanında bulundum. Sandığa gelenlerin kimliklerini kontrol etmek, imza atıp atmadıklarına bakmak gibi basit bir görevim vardı, görece sıkıcı bir görev olsa da görevlendirildiğim küçük beldedeki insanların motivasyonlarını gözlemlemek için mükemmel bir fırsattı.

Seçim gününün sonunda iki muhtar adayının birbirini öldürmeye çalıştığı, jandarmanın düzeni sağlamaya çalıştığı, muhtar adayının ailelerinin, kadınlı, erkekli, gençli çocuklu, taşlı sopalı, kavga ederek birbirlerini öldüresiye yaraladığı olaylara şahit oldum. Beldedeki insanlara sorsanız, asıl sorun para, iktidar hırsı, itibar kazanma isteği, üstünlük kurma isteği vb… sonsuza giden bir listedir. Yukarıda saydığım listede insanların onaylamadığı, “ben asla yapmam” dediği, insanların ayıpladığı birçok yanlış düşünce bulabilirsiniz. 

Bence Seçim bu duyguları dışarı vurmamızı sağlıyor. Bunu daha büyük şekilde ölçeklendirebilirsiniz. Küçük bir belde de bir muhtar maaşı ne kadar olur ki? Sorun onun ne kadar olduğu değil başkalarının bu kazancı hak edip etmediğinizi düşünmesi veya o paraya sizden çok tamah etmeleri. Dediğim gibi bunu ölçeklendirebilirsiniz. Pay büyüdükçe, seçim nedeni ile ortaya çıkan hırs, arzu, istek artıyor. Küçük bir beldeden belediyelere, ilçelere, illere yayılıyor. Sonra “gül yüzlü komşunuz” karşınızda kendini muhtar adayı olarak gösterdiği için birden düşmanınız olduğu gibi büyüyen coğrafi ölçek nedeni ile bir topluluğa, cemaate, insanlara düşman olmaya başlıyorsunuz. 

Demokrasi o kadar demokrasi olmamaya başlıyor, hak ve özgürlükler başkasının hakkı ve özgürlüğü ile çatışmaya girmeye başlıyor. Seçimin doğal olarak karşılanması gereken hoşgörülü anlayışını yöneticilerimizde görebiliyorsunuz; Bir gün sonra bir gün önce hakkında konuştukları kişiler için aynı cümleleri söylemiyorlar. Aynı şey kitleler için de geçerli olsa ne kadar güzel olurdu, kişiler de aynı şekilde kendisi gibi haklarını kullanan insanları sevebilse.

Demokrasinin asaleti uygulanışında ortaya çıkar. Toplumun en küçük biriminden, toplumun en büyük haline kadar demokrasinin varlığını bereketleyen onu büyüten ve ona karşı sorumluluklarına değer veren toplumlar, kendi topluluklarını değiştirmişlerdir.

Bugün bile çevremizde demokrasisinden övgü ile söz ettiğimiz toplumlar, demokrasiye sadakat ilkesini insansı ihtiraslarımızın önüne koymuşlardır. Çocukluğumdan bu yana ülke olarak bu konuda çok yol katettiğimizi söyleyebilirim, ülkemizin genelinde yönetim açısından demokrasiyi yakalamak için arkasından koşturma isteğimiz bu konuda sınıfta kalmış birçok ülkeden fazladır. Ancak, bireylerin sosyal yaşamlarına inmeyen, insan doğasını değiştirmeyen bir demokrasi ne kadar uygulanabilir ki. İnsani seçimlerin nezaketle karşılandığı, seçimleri yüzünden ötekileştirilmemiş, yabancı sayılmamış insanların bir arada yaşadığı az yer sayabilirim. En demokrat sayılan yerlerde bile parti yandaşlığı bir suç sayılabilir. Ancak dediğim gibi geçmişten bugüne çok yol katettik önümüzde toplumun her bir bireyinin değiştiği seçme ve seçilme hakkına yüceltilmiş bir irade olarak baktığı yarınlarda yaşayacağımıza inanıyorum. 

Muhtarından belediye başkanlığına, muhtar azalığından belediye encümen üyeliğine, hatta milletvekilliğine kadar giden seçme ve seçilme anlayışında ülke olarak kat etmemiz gereken yol uzun değildir o günleri geride bıraktık ancak varmamız gereken yerden de uzak değiliz diye düşünüyorum.

Seçimlerimizin bizi başkalaştırmadığı ancak birleştirdiği bir toplumda yaşamanın tadını şimdiden aldığımıza inanıyorum umarım çocuklarımız bu dünyanın içerisinde yaşayacaklar.

Esenlikler. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Popüler Yazılar