Pavlus’a, Hristiyanlık inancının mimarı gibi roller atfedildiğini duymuşsunuzdur. Hatta bazı kişiler o kadar ileri giderler ki Pavlus’u Hristiyanlıktan çıkarsak geriye pek bir şey kalmayacağını söylerler. Sanırım Pavlus bunları duysa üzülürdü. Bunların hepsi insana özgü, yanlış yorumlardır.
Oysa Tanrı’dan almadığımız hiç bir şey yoktur. Her şey Tanrı’dan gelmektedir. Konuşan herkes Tanrı’dan konuşmaktadır, söylenen sözler Kutsal Ruh’tan esinlenerek söylenmektedir. Kutsal yazıların tümü Tanrı’nın esinidir, insanların bu sözleri üretmesi olanaksızdır.
Bu nedenle, azılı bir yobazken hayatını yakmalık bir sunu gibi Tanrı’ya sunan bir hizmetkârdır. Pavlus, Tanrı’nın sevdiği kulu ve elçisidir. Hizmeti ve fedakârlığı ile Tanrı’nın huzurunda sevinçle yaşamıştır. Bizim de umudumuz odur ki; bu hayata gözlerimizi kapadığımızda Rab’bin yanında, yeni bir diriliş bedeniyle o altın sokaklarda ezgiler söyleyerek Pavlus ile birlikte Tanrı’yı yücelteceğiz.
Pavlus, İ.Ö. 6 yılında Tarsus’ta Yahudi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Asıl adı Saul’dur. Tarsus, Mersin ilimize yarım saat uzaklıktadır. O dönemde Tarsus, Roma İmparatorluğu içinde önde gelen kültür, eğitim ve felsefe merkezlerinden biriydi. Uzun yıllar önce o bölgede 7 bin yıllık bir çarşı yolu bulunmuştur; bu da o bölgede ticaretin geliştiği anlamına gelmektedir. Ayrıca Tarsus çok iyi okullara da sahipti. Pavlus, sadece kutsal yazıları incelemedi, Yunan filozoflarını ve Stoacı felsefeyi yakından tanıdı.
İsa Mesih’i tanımadan önce Ferisi grubunun dindar ve gayretli bir üyesi olarak çalıştığı bilinir (Elçilerin İşleri 23:6; Romalılar 11:1; Filipililer 3:5). Tarsus’ta yaşayan bir Roma vatandaşıdır (Elçilerin İşleri 16:37; 21:39; 22:25-29). İlahiyatçı ve tarihçi Jerome, Pavlus’un atalarının Celile kökenli olduğundan söz eder. Celile’den göç eden Yahudilerin Tarsus’a ticari amaçlı geldikleri düşünülür. Bu bölgede kaydedilen Yahudi-Roma vatandaşları, Yahudilerin Tarsus’ta uzun süre yaşadıklarını gösterir.
Pavlus’un fiziksel görünümüyle ilgili fazla bilgi yoktur ama etkileyici bir görünüşü olmadığı söylenebilir (1.Korintliler 2:3-4; 2.Korintliler 10:10).
‘‘Pavlus ve Tekla’nın İşleri’’ isimli Kanonik olmayan bir eser de bu görüşü doğrular niteliktedir:
“Pavlus’un geldiğini gördük: Kısa boyluydu, saçları dökülmüştü ve bacakları çarpıktı. Kalın kaşları birleşmişti, burnu kemerliydi, ama düzgün bir gövdesi vardı. Lütufla doluydu; bazen sıradan bir insan gibi görünüyor, bazen de yüzü bir meleği andırıyordu.”
Pavlus, 15-25 yaşları arasında ünlü İbrani teolog Gamalyel’in dizinin dibinde, Tevrat’ı öğrendi (Elçilerin İşleri 22:2-3). Ferisi mezhebine katıldı; bundan yaklaşık 8-10 yıl sonra Yeruşalim ve Yahudiye’de İsa’nın öğrencilerine karşı oluşan zulüm sürecinde etkin bir rol oynadı.
Bu dönemle ilgili çok fazla bilgi yoktur ancak Kutsal Kitap’ta anlatılanlara göre İstefanos şehit edilirken oradaydı. Pavlus’un Ferisiler arasında önemli bir yeri olduğu bellidir çünkü Hristiyanlara zulüm uygulamak için resmi bir yetkiye sahipti (Elçilerin İşleri 8:1).
İstefanos’un yargılanması esnasında Pavlus, kendi oyunu ölüm cezasına çarptırılan İstefanos’un aleyhine kullanması da Yüksek Kurul’un üyesi olduğunu gösterir (Elçilerin İşleri 26:10). Pavlus’un aldığı üstün eğitime ve gençliğinde kavuştuğu unvana bakarak, ailesinin de önemli bir statüye sahip olduğu söylenebilir.
Örneğin, yeğeni, Pavlus’a karşı kurulan düzeni öğrendiği zaman Yeruşalim’deki kaleye girer ve Romalılar tarafından dikkate alınarak yüksek rütbeli görevlilerle konuşmasına izin verilir (Elçilerin İşleri 23:16-20).
Pavlus o dönemde Hristiyanlardan o kadar çok nefret ediyordu ki, onları öldürmek için başka şehirlere gitmek istediğini ve Hristiyanlara zulmetmek için yola çıktığını okuruz.
Kelam, Rab’bin ona göründüğünü ve Şam yolunda Mesih’e iman ettiğini aktarır; Pavlus Arabistan’da üç yıl geçirdikten sonra, İsa’nın müjdesini yaymak için Şam’a döner (Galatyalılar 1:17, Elçilerin İşleri 9:19-22).
Bu olaylardan sonra Yahudilerden gördüğü baskı yüzünden Şam’dan kaçar; Yeruşalim’e döndüğünde ise Barnaba aracılığıyla elçilerle tanışır. İmanlılar, kendilerine zulmeden bir kişinin şimdi kendilerine katılmış olmasını haklı bir kuşkuyla karşılarlar (Elçilerin İşleri 9:26).
İsa’nın çarmıhta öldürülmesinin üzerinden 10 yıl geçmeden ve Pavlus kilisenin en tehlikeli düşmanı iken; iman ederek Rab’be gelir ve kilisenin en büyük müjdecisi olur. Tarsus’ta ve çevre bölgelerde kurtuluş müjdesini yayar. Ondan sonraki durağı Antakya topluluğudur, oradaki kiliseyi eğitmek amacıyla Barnaba tarafından davet edilir. Antakya’dayken Barnaba’yla birlikte, Yeruşalim’de kıtlık çeken imanlılara yardım götürür.
Birkaç yıl geçmeden Barnaba’yla birlikte Kıbrıs, Pisidya Antakyası, Konya, Listra ve Derbe’yi içeren ilk müjdeleme yolculuğuna çıkar. Ancak kentteki Helenci Yahudilerin Pavlus’u öldürmeye çalışmaları yüzünden oradan ayrılmak zorunda kalır. Doğduğu kente dönerek, 10 yıl boyunca orada yaşayan Pavlus, daha sonra Barnaba’nın daveti üzerine Antakya’ya gelir ve Barnaba’yla birlikte orada gelişmekte olan imanlılar topluluğuna büyük katkılarda bulunur.
İlk kez Antakya’da ‘Hristiyan’ adını alan imanlılar kısa bir sürede kendi müjdeleme etkinliklerini yürütmeye başlarlar. Bir yıllık bereketli bir dönemin ardından, Pavlus ve Barnaba, Yahudiye’de ihtiyaç içinde olan kardeşlere yardım etmek için oradan ayrılırlar (Elçilerin İşleri11:25-26).
Pavlus’un İ.S. 49 yılında Yeruşalim Konsiline katıldığını okuruz.
Tarih İ.S. 49–52: Pavlus, Silas’la birlikte ikinci müjdeleme yolculuğuna çıkar. Asya İlini ve Yunanistan topraklarını dolaşan Pavlus, Korint’te kalır, Selaniklilere mektup yazar.
Bundan yaklaşık 3 yıl sonra Yeruşalim’e gelir, Antakya’yı kısaca ziyaret eder ve üçüncü yolculuğuna başlar ve dönerken Efes’te kalır; Galatyalılara ve Korintlilere mektup yazar, devamında Yunanistan bölgesinde dolaşarak müjdeyi yayar. Bu yolculuğunda Romalılar mektubunu kaleme alır.
Pavlus bugün bile gerçekleştirilmesi zor olan 3 büyük yolculuk yapmıştır. Yolculuklarında olabildiği kadar uzaklara giderek kiliseler kurar, kurulmuş kiliseleri geliştirir, önderler yetiştirir ve sözün iyi bir tanığı olur. Hiç evlenmez ve kendini olduğu gibi hizmete adamıştır.
Elbette hizmetin önemli bir öncüsü olur; özellikle iman yoluyla kurtuluşu, Tanrı’nın yalnızca Yahudiler için değil herkes için öldüğünü, O’na iman eden herkesin sonsuz yaşama sahip olacağını defalarca vurgular.
İ.S. 59 yılında Yeruşalim’e dönerek tutuklanır ve Sezariye’de hapse atılır. Bir yıl sonra Yeruşalim Valisi Festus’un huzuruna çıkar ve davasını Sezar’a götürmek için Roma’ya giderek, Roma’da 2 yıl ev hapsinde yaşar. Filipililer, Efesliler, Koloseliler ve Filimon mektuplarını yazdıktan sonra serbest kalır, İspanya’ya yolculuk yaparken, Timoteos ve Titus mektuplarını kaleme alır.
Kesin olmamak kaydıyla 70-73 yaşlarına geldiğinde yorgun bedeni onu Roma’ya kadar taşımıştır. İmparator Neron’un Hristiyanlara zulmettiği günlerde Akdeniz’de bir adada başı kesilerek şehit edilir. Pavlus, başına neler geleceğini biliyordu; aşağıdaki ayetleri Timeteos’a, Rab’be kavuşmanın sevinci ile yazmıştır.
Filipililer 2:17 Kanım imanınızın sunusu ve hizmeti üzerine adak şarabı gibi dökülecek olsa da seviniyor, hepinizin sevincine katılıyorum.
Pavlus, İsa’yla yeryüzündeki hizmeti süresinde karşılaşmamıştır (2.Korintliler 5:16) ama gerek kendisinden önce Mesih’e iman etmiş soydaşları sayesinde (Romalılar 16:7), gerekse imanlı İstefanos’un öldürülmesine tanık olması nedeniyle (Elçilerin İşleri 8:1) Mesih hakkında bilgi edinebilmiştir.
Elçilerin İşleri 26:14’te İsa’nın Pavlus’a sorduğu soru, bu gerçeği ima eder. Pavlus’un Şam yolunda diri Mesih’le karşılaşmasından başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Mesih, Pavlus’a Şam yolunda mucizevi bir şekilde kendi yüceliğini gösterir.
Pavlus’un aklı o anda tümüyle yerindedir; ayık ve uyanıktır. Üstelik kendisiyle birlikte bulunan kişiler de bu karşılaşmadan derin bir şekilde etkilenirler. Önceden Mesih’in düşmanı olan Pavlus, bu mucizeyle birlikte Mesih’in elçisi haline gelmiştir. Pavlus, Mesih’in yüceliğine tanık olur, O’nun sesini işitir ve O’nunla dolaysız bir şekilde tanışır.
Pavlus’un bu olayı aktardığı metinler (Elçilerin İşleri 9, 22, 26) kuşku bırakmayan bir dille kaleme alınmıştır. Bu metinler, Mesih’le karşılaşmanın Pavlus’u nasıl derinden etkilediğini, bütün yaşamını değiştirdiğini ve sonraki yıllarda ruhsal hizmetini biçimlendirdiğini ortaya koyar.
Aynı şekilde Pavlus’un da Hristiyanlığın yönünü belirlemekte öncü olmuş, adetlerle ve ritüellerle değil imanla kurtulabileceğimizi göstermiştir. Pavlus, Mesih İsa’nın verdiği vaatlerin çoğunu kendi hizmetinde ve yaşamında görmüştür.
Pavlus genellikle mektuplarına, “Tanrı’nın isteğiyle Mesih İsa’nın elçisi atanan ben Pavlus…” diyerek başlar ve mutlak elçilik yetkisini vurgular: “Elçiliğimin kanıtları aranızda büyük bir sabırla, belirtiler, harikalar ve mucizelerle gösterildi” (2.Korintliler 12:12).
Sözlerinin gerçek ve Tanrı buyruğu olduğunu dile getirmiştir: “Kendini peygamber ya da ruhça olgun sayan varsa, bilsin ki, size yazdıklarım Rab’bin buyruğudur. Bunları önemsemeyenin kendisi de önemsenmesin” (1.Korintliler 14:37-38). Pavlus’un elçilik yetkisi Mesih’in diğer elçisi Petrus tarafından da onaylanmış, Pavlus’un mektuplarının ‘Kutsal Yazılar’ olduğu Petrus tarafından da açıkça belirtilmiştir (2.Petrus 3:15-16).
Tanrı’nın elçisi, Mesih İsa uğruna nasıl yaşadığını belirtmekten çekinmemiş, bunların İsa’nın bütün öğrencileri için örnek olmasını arzulamıştır (2.Korintliler 6:4-8). İsa’nın öğrencilerini sahte peygamberlere ve elçilere karşı uyardıktan sonra, kendisinin Rab İsa Mesih’in uğruna çektiği acıları tekrar sıralamış, nasıl emek verdiğini, hapse girip çıktığını, sayısız dayak yediğini, birçok kez ölümle burun buruna geldiğini belirtmiştir (2.Korintliler 11:23-27).
Pavlus bir umuttur, bir mucizedir; Pavlus‘un yaşamı bir iman hikâyesidir. Hayatımızda bize zulmeden, bizim ‘‘mümkün değil’’ dediğimiz her şeyin olabileceğinin bir örneğidir. Tanrı, Pavlus gibi bir insanı dönüştürüp kendi benzerliğini ona verebildiyse, Pavlus’un yaşamı değiştiyse herkesin yaşamı değişebilir. Pavlus bir berekettir. Pavlus tek bir insanın bile ne kadar büyük bir değişiklik yapabildiğinin en sarsılmaz örneğidir.
İyi ki Pavlus gibi bir iman örneğimiz var. Bize ilham veren, yaşamımızı yönlendiren Pavlus’u Rab’bin yanına gittiğimizde, ondan duyup onunla birlikte Rab’bi yücelteceğiz.