KANONLAR VE APOKRİFLER

Bir dine inanan herhangi biri, okuduğu Tanrı sözünü tanımak ister; Tanrı sözü nasıl yazıldı, kendisine nasıl ulaştı bilmek ister. Kanon meselesi, en yalın haliyle bu soruları yanıtlar.

Kanon kelimesi standart ya da ölçüt demektir. Kanon kelimesini özellikle Hristiyanlar, Kutsal Kitap teolojisi (bilimi) ile ilgili olarak kullanırlar.  Hristiyan teolojisine göre kanon kelimesi “tanınmış, derlenmiş” demektir ve Eski ve Yeni Antlaşma kitaplarını tanımlamak için kullanılır.

Kanon, Tanrı sözünün yazıldıktan sonra bir araya getirilip bir kitap (cilt) halinde okunduğunu anlatan bir kavramdır.

 

Kanonun oluşumu ile ilgili genelde merak edilen sorulardan birisi de şudur:  

Kanon nasıl oluşturulmuştur? Kanon oluşturulurken hangi kriterler kullanıldı? Bu kriterler geçerli kriterler midir? Bu kriterlere güvenebilir miyiz?

Kanonları oluştururken bir toplantı yapılmadı. Sanılanın aksine Eski ve Yeni ahit bölümlerinin bir araya getirilmesine İznik Konsilinde¹ de karar verilmemiştir. Kanonun oluşması doğal şekilde ilerleyen organik bir süreçtir. 

Kiliseler İncil’in bölümlerini uzun yıllar önce kabul etmiştir; bu bölümler kiliselerde okunmakta ve çoğaltılmaktaydı.

 

Kanona dahil olan 27 bölümün tümü 4. yüzyılın sonunda kabul edilmiştir. İncil’in bölümleri kiliselerde çok daha erken bir tarihte kullanılıyordu; bu bölümlerin 2. yüzyılın başında Kilise Babaları tarafından Kutsal Yazılar olarak tanındığını görebiliriz.

Eski Antlaşma’nın bölümleri ise İsa’nın doğumundan önce Yahudiler tarafından kabul edilmiştir.  Doğal şekilde kabul edilen tüm bölümlerin çeşitli kriterlerden geçtiğini görebiliriz.

Tevrat’taki bir yazarın yazdıklarının Tanrı sözü sayılabilmesi için yazarın peygamber olması ya da peygamber olarak tanınması gerekliydi. İncil’deki ölçüt ise, yazarın elçi ya da elçiyi temsil eden birisi olmasıdır.

 

 Bir diğer ölçüt öğreti ve dönem ile ilgilidir. Tanrı sözünün yazıldığı bölüm İsa Mesih’in öğretisine uygun olmalı ve elçilerin yaşadığı dönemde yazılmış olmalıydı. Yani 1. yüzyılda yazılmış olmalıydı.

Ölçütlerden biri de tüm kiliseler tarafından okunuyor olmasıydı. Hem doğudaki hem de batıdaki kiliselerin kabul ettiği ortak yazılar Kanona girebilmiştir. Bazı bölümlerin Kanona dahil edilmesi konusunda daha dikkatli davranılmıştır. Buna rağmen bu bölümler hakkında asla Tanrı’nın sözü değildir denmemiştir. Tüm bölümler (Müjdeler ve Pavlus’un yazdığı mektuplar) derlenmiş olarak yayılıyordu. Bu bölümler, İncil’in Kanon haline gelmesinden daha önce, kiliselerce Kutsal Yazılar olarak kabul edilmiştir.

 

Peki yukarıdaki ölçütlere uymayan yazılar var mı?

Evet! Bu ölçütlere uymayan yazılar apokrif kitaplar olarak bilinir. Kanona dahil olmamalarının çeşitli nedenleri vardır. Örneğin hiçbir Yeni Antlaşma yazarı bu yazılardan bahsetmez, alıntılamazlar; kiliseler ve Kilise Babaları onları Kutsal Yazılar olarak nitelendirmezler.

Apokrif kitapların çoğu İncil’in vahiy edilmesinden sonra 2. yüzyılda kaleme alınmışlardır. Bu kitaplar, içlerinde çeşitli tarihi bilgiler barındırması açısından yararlanılabilecek kitaplardır, ancak Tanrı sözü olarak sayılmazlar.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir