Üniteryenlik, Hristiyanlık tarihinin farklı dönemlerinde gelişen teolojik bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Hristiyanlıkta Tanrı’nın tek bir varlıkta üç kişi olarak tanımlanan Üçlübirlik anlayışına karşı olarak Tanrı’nın Baba, Oğul ve Kutsal Ruh kimliğini reddedip sözde tekliğine vurgu yaparak ortaya çıkmış bir oluşumdur. Bu gruba göre İsa Mesih’in Tanrılığı reddedilir ve ahlaki öğretilerinin ve yaşamının Tanrı tarafından yönlendirildiğine inanılır. İsa’nın ilahi kimliği ve Tanrı’nın ete-kemiğe bürünmüş hali olarak açıklanan İncil gerçeği bu grup tarafından reddedilir. Sadece tek bir grup olduğunu düşünmek yerine Tanrı’nın tekliğine dair ortaya çıkan birkaç grubun birleşimi olduğunu söylemek daha yerinde olacaktır. Oysa zaten bilinen Hristiyan inancı Tanrı’nın tek olduğunu ve Baba, Oğul, Kutsal Ruh ile kendisini bize açıkladığını savunur. Bu makalede, Üniteryenlerin nasıl ortaya çıktığı, ne tür inançlara sahip oldukları ve teolojik yaklaşımları ele alınacaktır.
Üniteryenlik Nasıl Ortaya Çıktı?
Üniteryenlik, bir grup olarak ilk defa 16. yüzyılda Reformasyon hareketinin etkisiyle Avrupa’da şekillenmeye başlamıştır. Protestanlığın getirdiği özgür düşünce ortamı, bazı teologların Tanrı’nın tekliği konusunda yeni görüşler öne sürmelerine olanak tanıdı. Üniteryenlik bu ortamda 16.yüzyılın sonlarında -Polonya-Litvanya ve Transilvanya (bugünkü Romanya’nın batı ve orta bölgelerine eskiden verilen isimdi) taraflarında- ortaya çıkmıştır. Fakat kendileri köklerinin daha da geriye 3.-4.yüzyılda Hristiyan inancında sapkın olarak nitelendirilen Arminius’a kadar uzandığını dile getirirler. Arianizm’den esinlenerek, Üçlübirlik inancına karşı çıkan bir grup kilisenin bu dönemlerinde de ortaya çıkmıştır.
Transilvanya’daki Üniteryen Kilisesi ilk olarak, ‘Prens II. John Sigismund Zápolya’ yönetimindeki Transilvanya Diyeti tarafından yayınlanan ve ilk olarak Ferenc Dávid tarafından yazılan “Torda Fermanı” ile tanındı. Bu ferman, Katolikler, Lutheryanlar, Kalvinistler ve Üniteryenler için dini özgürlük ilan ediyordu. “Üniteryen” ifadesi ilk olarak Ekim 1600’de Transilvanya’daki Lécfalva Diyeti’nin bir metninde “unitary religio” olarak ortaya çıktı, ancak resmi olarak Unitaria Religio’nun kavramının bu metinler ile yayıldığı yıl olan 1638 yılına kadar Transilvanya’da yaygın olarak benimsenmedi.
Bu hareket, aydınlanma çağının ardından İngiltere’de de ün kazandı. Theophilus Lindsey’nin, Joseph Priestley ile toplantılar düzenlemesiyle 1774’te resmi bir mezhep gibi görünmeye başladı. Toplantılarını, Londra’daki Essex Street Kilisesinde düzenlemeye başladıklarında halka açık bir cemaat kurulmuş oldu. Üniteryenlik Buradan sonra Amerika’da da devam etti. James Freeman’ın papazlığını yaptığı Boston’daki King’s Chapel bu harekete dahil oldu ve Amerika’da da yayılmaya başladı.
Kurucusu Kimdir?
Üniteryenlik, kişisel olarak bir kurucuya atfedilmese de hareketin kurucusu, hareketin önde gelen isimlerinden biri Fausto Sozzini olarak anılır (1539-1604). Sozzini, İtalyan bir teolog olarak Üniteryen düşüncenin savunucularından biri olmuş ve bu öğretiyi sistematik bir biçimde açıklamıştır. Kendisi Üçlübirlik karşıtı bir teolog olarak da bilinir.
Üniteryenler Nelere İnanır?
Üniteryenler, Tanrı’nın mutlak tekliğine inanır ve Tüm Hristiyanların inandığı Üçlübirlik inancını reddederler. İsa Mesih’in ilahi bir varlık olmadığına, Tanrı tarafından gönderildiğine ve sadece insani bir varlık olduğuna inanırlar. İnsan aklının ve vicdanının dini anlama konusunda önemli bir rol oynadığına vurgu yaparlar. Üniteryenler, bireysel özgürlük, dini hoşgörü ve ahlaki sorumluluğu savunurlar. Ayrıca, İncil’in her bölümünün kelimesi kelimesine kutsal olduğuna inanmazlar; daha çok ahlaki ve manevi mesajlara odaklanırlar. Hristiyanlık inancının günah ve kurtuluş kavramlarına da farklı bir yorum getirirler. Onlara göre insanın, doğuştan günahkâr ya da günaha meyilli bir doğası yoktur; herkes özgür iradesiyle iyi ya da kötü seçimler yapabilir. Aynı zamanda İsa’nın öğretilerini ise özünde ahlaki yaşam, insana değer verme ve toplum içinde barışçıl bir ilişki kurma gibi değerlere atıfta bulunan sözler olarak değerlendirirler.
Sonuç
Üniteryenler, tarih boyunca Hristiyanlık içindeki farklı görüşlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan, Tanrı’nın tekliğine ve ahlaki özgürlüğe vurgu yapan bir grup olarak dikkat çekmektedir. Önde gelen liderlerinden Fausto Sozzini’nin etkisiyle gelişen bu düşünce, zamanla Aydınlanma ve Reform hareketlerinden etkilenerek günümüzde de varlığını sürdürmüştür. Teolojik olarak Üçlübirliği reddeden ve Tanrı’yı sevgi ve merhamet ekseninde tanımlayan Üniteryenler, dinî hoşgörü ve bireysel özgürlüğü savunarak günümüzde de çeşitli ülkelerde faaliyetlerine devam etmektedir.
Bu temel fark, Üniteryenliğin İncil’in bazı bölümleriyle ilgili doğru yoldan sapmasına yol açmaktadır. Üçlübirlik inancı Hristiyanlığın merkezinde ve İncil gerçeğiyle bir arada yer alırken, Üniteryenler Tanrı’yı tek bir varlık olarak görürler.
Bu ve diğer konudaki farklı görüşler şu şekilde sıralanabilir:
- Üçlübirlik Öğretisi: Hristiyanlık, Tanrı’nın Baba, Oğul (İsa Mesih) ve Kutsal Ruh olmak üzere üçte tek, tekte üç olduğunu savunur. Bu öğreti; özellikle İncil’de, Matta 28:19 gibi ayetlerde, “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin,” şeklinde ifade edilmiştir. Üniteryenler, bu Üçlübirlik öğretisini reddeder ve Tanrı’yı sadece görünmez bir varlık olarak kabul ederler; İsa’yı Tanrı olarak değil, peygamber ve öğretmen olarak görürler. Oysa Kutsal Yazılarda İsa Mesih, (Koloseliler 1:15) “görünmez Tanrı’nın görünümü” olarak tanımlanır. Bu bakış açısı, Kutsal Kitap merkezinde Üçlübirlik inancını temel alan Hristiyan teolojisi ile çelişkili hale gelir.
- İsa’nın Tanrılığı: Hristiyan inancında İsa’nın, Tanrı olduğu, Tanrı’nın insan bedeninde tarihin bir noktasında yeryüzüne geldiği ve insanlara kurtuluş yolu açtığına, inanılır.
İncil’de Yuhanna 1.bölüm 1.ayette,
“Başlangıçta Söz vardı, Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı,” der ve yine aynı bölümün 14.ayetinde
“Söz, insan olup aramızda yaşadı” diyerek İsa’nın Tanrı olduğunu açıklar. Oysa Üniteryenlik, İsa’yı yalnızca Tanrı’nın elçisi olarak kabul eder. Üniteryenlere göre İsa, insanlara yol gösteren büyük bir öğretmen ve peygamberdir, fakat ilahi bir varlık değildir. Bu görüş onları tamamen İncil’den uzaklaşan bir yorum ve anlayışa götürür.
- Kutsal Ruh’un Rolü: Hristiyan teolojisinde Kutsal Ruh, Tanrı’nın üçüncü kişisi olarak kabul edilir ve insanların iman etmesi ve doğruya yönelmesi için onlara rehberlik eder. İncil’de Kutsal Ruh’un Tanrı’nın doğrudan insanlarla iletişime geçtiği bir yol olarak ifade edildiği pek çok ayet vardır. Üniteryenler, Kutsal Ruh’un Tanrı’dan bağımsız, ayrı bir varlık olduğuna inanmazlar; Kutsal Ruh’u daha çok Tanrı’nın gücü veya etkisi olarak görürler. Oysa yukarıda söylediğim gibi İncil Kutsal Ruh’un Tanrılığıyla ilgili birçok ayetle doludur. Elçilerin İşleri 5.bölümde Elçi Petrus’un Hananya ve Safira ile olan diyalogunda bu kişilerin Kutsal Ruh’a yalan söylemesi hemen sonraki ayetlerde direkt olarak Tanrı’ya yalan söylemeleri şeklinde değerlendirilen basit bir örnektir.
- Günah ve Kurtuluş Anlayışı: Hristiyanlıkta İsa’nın çarmıha gerilmesi, insanların günahlarının affedilmesi için Tanrı’nın bir kurtuluş yolu ve sevgi ifadesi olarak kabul edilir. Özellikle Yuhanna 3:16, “Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi,” ifadesiyle bu inancı net bir şekilde açıklar. Üniteryenler ise bu görüşe katılmazlar. Onlara göre, herkes kendi eylemlerinden sorumludur ve İsa’nın ölümü ile günahların bağışlanması arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Bu nedenle Üniteryenler, kurtuluşun bireysel çaba ve etik yaşamla ilgili olduğunu savunurlar.
- Kutsal Yazıların Yetkisi: Hristiyanlıkta İncil, Tanrı’nın sözü olarak kabul edilir ve inananlar için nihai otorite olarak görülür. Üniteryenler ise İncil’i sorgulanabilir bir kaynak olarak kabul eder ve doğrudan Tanrı’nın kelamı olarak görmezler. Onlara göre İncil, Tanrı’nın ilham verdiği bir kitap olabilir, ancak insanlar tarafından yazıldığı ve dolayısıyla hatalar veya yorum farklılıkları içerebileceği savunulur. Bu, İncil’in kutsallığını ve hata içermez olduğunu savunan Hristiyan görüşüyle uyuşmaz.
Sonuç olarak, Üniteryenlik ile İncil’in birçok temel öğreti konusunda uyuşmadığı söylenebilir. Üniteryenler, Tanrı’nın doğası, İsa’nın kimliği, kurtuluşun ana teması ve kutsal yazıların otoritesi gibi konularda Hristiyanlığın ana akım doktrinlerinden oldukça farklı bir yaklaşım benimserler.